Yazarın Özgeçmişi:

1995 yilinda Ankara İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. İslam Felsefesi bölümünde yüksek lisans ve çeşitli imam-hatip liselerinde öğretmenlik yaptı. 2009 yılında Chicago'da bulunan Lake Forest Üniversitesi Eğitim bölümünde lisans eğitimi ve Mount Holyoke Üniversitesinde iki yıl arapça eğitimi aldı. Evli ve 5 çocuk annesidir.

“Teknoloji, iyi bir hizmetçi fakat tehlikeli bir efendidir.”

                                                  Christian Lous Lange

Steve Jobs, altı yıl önce bilgisayar teknolojisini insanların cebine sığdırdığını ilan ettiğinde, bugünleri görmüş müydü bilinmez fakat internet bağımlılığı, dünya çapında yayılan bir salgın hastalık olarak alarm vermeye başladı bile!

İnternet...Çoğumuzun parmak uçlarında dönen bu dünya, yerimizden bile kalkmadan müzik, videolar, oyunlar, arkadaşlar, alışveriş ve sınırsız bilgiye ulaşma imkanıyla tamamlanınca hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Öte yandan, bu durum kimi doktorlar tarafından artık “bağımlılık” olarak isimlendiriliyor ve tedavi merkezleri kurularak üniversiteler çapında yöntemler araştırılıyor.

Bir dizinin tüm bölümlerini bir günde seyretmek, savaş oyunları yönetirken uyuyakalmak, yemek sofrasında telefondan haberleri takip etmek…İnternete bağlanınca karanlık bir dünyaya savrularak kaybolmayı mı seçiyoruz? Yoksa bağımlı mıyız?

Amerika’nın ünlü entellektüel radyosu NPR, programlarından birinde üç uzmanla birlikte saatlerce bu sorunun cevabını aradı. Yazar ve yönetmen Shosh Shlam, “Web-keş (Web Junkie)” isimli belgesel için, Çin’de kurulan 400’ü aşkın rehabilitasyon kliniğinde ve konferans, spor ve okuma faliyetleri içeren katı bir disiplin programıyla hizmet veren askeri kampta  tedavi gören internet bağımlısı gençleri mercek altına aldı. Çin’in, aşırı internet kullanımını “bağımlılık” olarak isimlendiren ilk ülke olduğunu belirten Shlam, Japonya ve İsrail başta olmak üzere diğer ülkelerde de bağımlılık oranlarının giderek arttığına dikkat çekti. Tek çocuk mecburiyeti sebebiyle kardeşi olmayan ve ülkedeki katı eğitim sisteminin öngördüğü yarışa tabi olan Çinli gençlerin daha büyük tehlike altında olduğu ifade edilirken, orta sınıf için en önemli değerin para kazanmak olduğu ve bu durumun bir çok toplumsal problemi de beraberinde getirdiği vurgulandı. Günde 10 saatten fazla internet oyunu oynayarak ekran başında uyuduğu için ailesi  tarafından kampa getirilen 16 yaşındaki Çinli bir genç babasıyla konuşurken şu itirafta bulundu: “Çok fazla oyun oynamak sadece benim suçum mu? Başta ailem olmak üzere gerçek dünyada kimse benim varolduğumun farkında bile değil. Sadece internetteki arkadaşlarım beni önemsiyor.

İnsan sesinin yerini alan mesajlar, sembolik işaretler ve kelimeler sebebiyle, insanın en önemli hazinesi olan his dünyasının kaybolduğunu belirten Shalm; “artık daha çok bağlantımız var gibi görünüyor fakat aksine daha az konuşuyoruz ve daha yalnızız” dedi.

Telefonla proğrama katılan bir hanım, eşiyle birlikte küçük bir çiftlik işlettiğini söyledikten sonra ilginç sorular yöneltti. Bağımlılıkla mücadele eden gençlere evlerinde niçin sorumluluk verilmediğini ve Çin’de para kazanmak için uğraşan annelerin evlerinde yemekleri ve temizlik işlerini kimin yaptığını sorarak problemin asıl kaynağını işaret etmiş oldu.

Psikiyatrist Prof. David Greenfield’a göre ise, internet bağımlılığı nöro-biyolojik bir hadisedir. Beyin, önceden planlayamadığı şekilde ulaştığı çok sayıda görüntü ve malzemenin etkisiyle haz salgılarını artırarak mükafat merkezini harekete geçiriyor. Etki altında olan zihin kimyasının, davranış kalıplarını nasıl şekillendirdiğine örnek olarak, video oyunlarının beyindeki tesirinin çok kısa bir sürede alkol ile aynı seviyeye ulaştığı gösteren Greenfield şöyle dedi: “Normal kullanım demek, eğlence amaçlı olmadan ve günde bir-iki saati geçmeden yeni şeyler üretmek için internete baş vurulmasıdır. Günümüzde, çocukların teknolojik aletlerle ilgili büyüklerden daha bilgili olması sebebiyle ailelerin pozitif iletişim becerileri kullanarak daha etkili olmaları en önemli ihtiyaçtır.”

Herhalde bunları okurken ilk farkettiğimiz, hepimizin aynı gemide olduğu gerçeğidir. Fakat her ülkenin toplumsal ve kültürel yapısı problemi artıran ya da azaltan bir mahiyet arzetmektedir. Zengin ve sağlam bir Türk-İslam kültürüne sahip olan ülkemizde, çocuklarımızın ve gençlerimizin içinde bulunduğu kuru eğitim sistemi manevi olarak onları besleyerek yol göstermek ve hayata hazırlamak yerine, sadece daha fazla puan almaya zorlamaktadır. Hal böyleyken, Çinli gencin ifade ettiği gibi tek suçlu nesillerimiz midir?

18 Aralık 2013, Dr. P. Murali Doraiswamy, Duke Üniversitesi Tıp Fakültesi,

13 Temmuz 2015, Jane Clayson, “On Point” Programı,

www.gencdergisi.com