5.Gazi Şükrü Bozkurt (yaklaşık 1871-1956) Çocukları: Kemal ve Kâmuran’dır. Anlatan Ökkeş Bozkurt’un kızından torunu Zopalilerin Hamit’in oğlu Halil Sap. İstiklal Madalyası Belgesine ulaşıldı.

Bu gazimizle ilişkin (Gn. Kur. ATASE Başkanlığı, Atatürk Özel Arşivi No: 24, Dos. 1336/13-3,  F. 40), resmi belgeye de ulaştık. Maraş’ın kurtuluşunda Afşin ve Yöresinin milli duyarlılığına örnek teşkil edecek bu önemli bir karinedir. Bu belgeyle 1920 yılında Maraş’ın Kurtuluşu sırasında Afşin ve Binboğa Yöresindeki insanımızın, yurt savunmasına kayıtsız (bigane) davranmayıp kendilerinden beklenen cesaret ve gayreti gösterdikleri açıktır. 10.02.1326 tarihinde “Yarpuz ve mülhakatı (çevresi) Kuvâyı milliye Kumandanı Köftecizâde Şükrü imzası ile Ankara’da Heyet-i Temsiliyye Riyasetine şu telgraf çekiliyordu:

‘Binboğa’nın cesur sükenâsından (sakinlerinden) ikiyüzelli kadar efradımıza Elbistanca silah yetiştirilemediğinden yalnız elli silah alınabilmiştir. Silah vürûdunda (bulunması halinde) ba’det-teslim (daha sonra verilmek için) arkamızdan yetişmek üzere, ellibeş silahlı ve altmış neferle müstainenbillah (Allah’ın yardımıyla) elyevm (aynı gün) Maraş’a müteveccihen (doğru) hareket olunduğu bera-ı malumat (bilgileriniz için) arz olunur. 10.02.1336”

Afşin ve Yöresine ilişkin 2006-2011) yılları arasında yaptığım alan araştırması sırasında bu belgeyi teyit eden, hemşerilerimizden Bağkur Emeklisi Kamil Güven’in ifadesi tarihi konuyu soyut olmaktan çıkarmaktadır. “Rahmetli babam Ümmetoğlu Durdu (Güven) Maraş’ın Kurtuluşuna katılmak için hemşerimiz Köfteci Şükrü’nün Çetesine girer. Afşin’li Çeteler Maraş’a yardım için Kılavuzlu köprüsüne vardıklarında geri dönen iki çeteye Şükrü Efendi, niçin savaşmıyorsunuz da geri çekiliyorsunuz, demiş. Onlar da ekmek yok, ayakkabı yok, neyle savaşa gidek, deyince; Şükrü Efendi, bizde istedikleriniz her şey var, katılın bize demiş ve Maraş’a yürümüşler. “Yanlış anlaşılma yüzünden özellikle Maraşlı bazı hemşeriler, Elbistanlı hemşerilerin Maraş’ın Kurtuluşu sırasında yardıma gelmediklerini söz konusu etmektedirler. Oysa ki Maraş Müdafa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti tarafından alınan kararlar Elbistan’a ulaşır. Elbistan Jandarma Bölük Komutanı Yüzbaşı Muhtar Bey ve Nakipzade Mehmet Ağa emrinde 300 kişi ellerindeki ağır silahlarla Maraş’ın batısına Cancık’a mevzilenir. 2. kol Elbistanlı Eczacı Ömer Lütfi (Köker) başkanlığında gönüllü kişilerden oluşan birlikler Maraş’ı kuzeyden görebilecek şekilde emniyete almak için mevzilenir. Dirgen Ali, Binbaşı Aslan Beyin bölgeye geldiği günün ertesi, oğlu İnce Fakı’nın başkanlığında yirmibeş gönüllü ve silahlı birlikle Eczacı Ömer Lütfüye (Köker)  katılma talimatı verir. Kendisinin katılma isteğine rağmen yaşlılığı nedeniyle uygun görülmez. Sıddık Demir, Dirgen Ali, s. 84. Dirgen Ali 1920’lerde 1978 doğumlu olduğuna göre 42 yaşlarındadır.

6. Gazi Seyit Mehmet İmamoğlu (1305/1889)-1960. İstiklal Madalyası Belgesine ulaşıldı. Çocukları: Abdurrahman Nafiz (soyadı kendisi reşit olduğu için daha önceki soyadımız olan Sümer’i değiştirmedi), Gültekin, Atilla, Yaşar, Doğan, Ayşe (Antepli Belediye memurlarından Abdulkadir Gözegir’in hanımı), Hidayet (emekli öğretmen, Kalenderlerden Abdurrahman Akkaya’nın hanımı) Güzide (emekli öğretmen, Hacı Duran Dağdelen’in hanımı). Anlatan: oğlu Attilla İmamoğlu. Rahmetli babam İnönü Zaferinde bulunduğunu ve Maraş’ın kurtuluşuna katıldığını söylerdi. 1949’da Ankara’ya giderek Maraş yolunun yapılması teklifini Cumhurreisi İsmet İnönü’ye bildiren heyetin içinde bulundu. Bu seyahatte ben de çocukken katılmıştım.  

7.Gazi Süllü Ahmet Demir 1312 (1894/1895)-    ?) İstiklal Madalyası Belgesi korunamadı. Afşin doğumlu, ölüm tarihi belirsiz. Anlatan: Oğlu Esnaf Süleyman Demir. Çocukları: Süleyman ve İsmail Demir.

Dedemiz Süllü Ahmet’in I. Dünya Savaşına gidişini rahmetli babamdan birkaç kez dinlemişizdir. O koca adam, babasının askere gidişini anlatırken çocukluk günlerine gider, hayal meyal hatırladığı o anın hüznünü yaşardı. Rahmetli anamla bir elinde 4 yaşında ben (Süleyman), iki yaşında kucakta kardeşim İsmail ile seferberliğe giden babamı uğurladığımızı hatırlıyorum. Gedik Sokağı’nda Ağaların evinin köşesini dönerken kara saholu bir adamın dönüp bize şöyle bir baktığını ve rahmetli anamın sessizce ağladığını hatırlıyorum. Gidiş o gidiş, biz, artık babasız, erkeksiz, sahipsiz bir şekilde rahmetli anam ve kardeşim İsmail ile yokluk, meşakket ve zorluklar içinde geçen bir hayatın içinde kendimizi bulduk.  Rahmetli anam beni elimden tutarak, kucağına da İsmail’i alarak bağa, tarlaya, bahçeye götürüp getirerek işlerini görürdü. Babamla birikte gidenler ya şehit oldukları haberi geldi ya yaralı ya da sağlam kendileri döndüler. Bir ara hemşerilerimiz, babamı Filistin Cephesinde görmüşler, harb bitti, biz Efsus’a dönüyoruz, sen de gel dediklerinde, yüzbaşımdan izin almam gerekir, diyerek bizden ayrıldığı için bir daha da görşemedik, derler. Ben biraz büyüdüğümde anam Elif, beni evde bırakır ben komşuya, pazara gidiyorum, baban gelirse beni hemen çağır, derdi. Efsus’un dışına, bir şehre giden ya da Efsus’a dışarıdan gelen kim olsa ona gider ya da adam gönderir, babamın akıbetini sorardı. Ben büyüdükten sonra bu işi bana yükledi. Mesleğim icabı hangi şehre gitsem ticaret yapmadan önce oranın yaşlıları ve eşrafıyla görüşür, babamın akibeti hakkında sorup soruştururdum. Büyüdüm, evlendim, askere gittim, çocuklarım oldu, 1930 doğumlu ilk çocuğum oğlan olunca anam adını Ahmet koydu, ona diğer torunlarından daha farklı bir ilgi gösterirdi. Yaşı ilerledikçe gözlerinin feri zayıfladı. Dışarıdan bir yabancı -yolcu ya da dilenci- gelse Ahmet mi, diye umutlanır, iyice gözlerine bakardı. Anamın bu beyhude ümidini ne kadar yatıştırmaya çalıştımsa onu ikna edemedim. O, kocasına olan sadakatini böyle sürdürüp babamın ayrıldığı 1914 yılından ölümüne kadar (1952) onun yolunu ümitle bekledi, durdu. Aradan geçen 38 yıllık hasretli bekleyiş rahmetli anamı ihtiyarlattı, gözlerine karasu inip görmez oldu, 1952 yılında beş yaşlarındaki torunu Zeki, elinden tutup çardaktan tuvalete geçirirken avluya bulgur taşının üzerine düşüp başından yaralandı. Yukarı çıkardık, çok kan kaybetmişti. Bana, hakkını helal et oğlum, ben gidiciyim, dedi. Agan ben öldükten sonra gelirse, onu beklediğimi söyle, diye tembihleyip daldı, bir daha da uyanmayıp ruhunu teslim etti.

1960’lı tarihlerde Toprak Komisyonunca şehit ve gazilere devlet arazilerinden tarla verildi. Babam seferberlikten dönmediği için bize de teklif edildi. Ben de babam vatanı için savaştı, bizim durumumuz çok şükür iyi diyerek almadık.

8.Gazi Durdu Güven 1312 (1894/1895) İstiklal Madalyası Belgesine ulaşıldı. Afşin doğumludur. Anlatan: Kamil Güven, çocukları: Ahmet, Hüseyin, Yemliha ve Kamil Güven’dir.

“Babam Afşin’de Ümmetoğlu Durdu lakabıyla anılır, sülalemizin adı da Ümmetler’dir. Rahmetli babam I. Dünya Savaşının başlamasıyla askere alınır. Babam önce Medine Müdafaasına katılmış. Medine’de 9 ay kalmış. Orada hurma ağaçlarına maharetle tek kendisinin çıkabildiğini anlatırdı. Daha sonra Çanakkale Savaşlarına katılır. Siperdeki 44 kişilik bölükten yalnızca 8 askerin sağ çıktığını, diğerlerinin hepsi, içinde hemşerimiz, Tomak Mıstık (Soydan) ın adı sahibi olmak üzere şehit düştüklerini rahmetli babam hüzün içinde anlatırdı. Maraş harbi 1920’de bittikten sonra Kurtuluş Savaşına katılır. 1922’den sonra da Efsus’a yeniden gelir. Evlenir ama en büyük abim Ahmet 7 yıl sonra doğar. Ekilecek arazimiz olduğu için uzun yıllar rençberlik yaptı. Genel Kurmaydan teskeresini istediler. İstiklal Madalyası Belgesi 1973 yılında geldi. Belediyenin önünde Gazi Madalyasını davul-zurnalı bir törenle taktılar.

9.Gazi Durdu İşbilir (Habbalı Durdu Lakaplı) 1312/1894 doğumludur. Çocukları: Dokuz on yaşlarındaki bir oğlu çocukken vefaat etmiş. Kızları ise Mahmut Ergin’in hanımı Nahide, Türklerin İsmail’in hanımı Semahat, Bozyer Köyünden Ahmet İlgin’in hanımı Meşhur Anlatanlar: Yeğenleri, Şeref Peköz,   Keziban Mert ve kocası emekli öğretmen Ahmet Berk. Kendisi Seferberlik’e katılmış, sekiz dokuz yıl sonra yurda dönebilmiştir. Kur’an öğretiminin yasaklandığı yıllarda pek çok hemşerimize Kur’anı öğreten kişi olmuştur.