15.Gazi H. Mehmet oğlu Hüseyin Gök (namıdiğer Topal Hüseyin) (1882-1964) Anlatan: Oğlu Emekli Astsubay Alaettin GÖK

Halep’te inzibat çavuşu olarak görev yapan Hüseyin Gök Osmanlı ordusunun terhis edilmesinden sonra tren yolu ile Maraş’ın Islahiye kazasına gelir, oradan zor şartlar içinde Efsus’a yaya olarak ulaşır. Yaklaşık 1 ay Efsus’ta kalır. Fransızların Maraş’a gelmesi üzerine yaklaşık 30 kişilik gönüllü Efsuslu grup ile Maraş’a gider ve ilk hafta içerisinde Ermeni çeteler ile müsademeye girerler. Maraş’ın eski Belediyesinin yanında bulunan Kanlı Köprü (tahta köprü) mevkiinde pusuda bekleyerek çalılıkların içerisinden ateş eden Ermeni Çetesinin kurşunu ile ayağından vurularak kanlar içerisinde kalır. Bu arada arkadaşı Afşinli Mehmet Çavuş (Mehmet Eken) çalılıklar içerisinde bulunan Ermeni’nin peşinden koşarak yakalar. Ellerinden aylarından bağlayarak kuşluk vakti yakaladığı hainin canını -eğer bu gavuru benden başkası öldürür ise önce onun canını alırım- diyerek güneş batımında alır.

Ayağından vurulan babam Hüseyin GÖK’ün ayağı Maraş’ta önce bilek bölgesinden kesilir ancak yara enfeksiyon kapınca kangrene çevirir. Bu kez diz altından kesilir. Yara tekrar kangrene çevirince bu kez kalça altından kasık hizasından Amerikalı bir doktor tarafından kesilip tedavisi yapıldıktan sonra iyileşir. Rahmetli babam, üçüncü kesim işini şöyle anlatırdı. Ayağımı Amerikalı doktor, uyuşturmadan kesti. Ağzıma yastık bastırdığım için diş etlerimin yastığa yapıştığını gördüm.

Bu ameliyatlar süresinde geçen yaklaşık 9 aylık zaman diliminde Efsus’ta bulunan ailesi kendisinden haber alamaz. Rahmetli babam, Efsus’a geldiğinde bakımsızlık nedeniyle bir deri bir kemik kaldığı söylenir. Bu zayıflığı nedeniyle kulağı zar gibi inceldiği için kulağının önünden arkası görülürmüş. Anası Habibe Hatun “oğlum sağ salim gelsin de varsın bir yeri eksik olsun” dermiş, Hanımı Nazife hatun ise kocam gelsin de çocuklarım ölsün dermiş.” ’Hüseyin Gök Efsus’a, anasının dilediği eksik niyete uygun olarak bir bacağını kaybetmiş Gazi olarak geliyor. Geldikten bir ay sonra da hanımının eksik dileğine uygun olarak da küçük yaşta olan iki çocuğu vefat ediyor. Anasının eksik dileği ile babam bacağının birini, hanımının eksik dileği ile de iki çocuğunu kaybetmesi nedeniyle bizim ailede bu olaylara atıf yapılarak “Eksik dilek dilememek gerekir” denilir.

 

16. Karaahmedoğlu Ali Gedikbaşı (1892-1966)

Anlatanlar: Torunları, Dr. Yunus Gedikbaşı-Emekli Öğrt. İrfan Gedikbaşı.

Afşin’in Beyceğiz Mahallesindendir. Baba adı: İsmail, Ana adı: Ayşe’dir. 1914’te Seferberlik, yani I. Dünya Savaşına katılmak için memleketinden ayrıldıktan ancak 14 yıl sonra dönebilmiştir. Bu, hemşerimiz 1914’de patlayan I. Dünya Savaşına katılır. İki yıl İngilizlerle Bağdat’ta, Medine Müdafaasında savaşır. İngilizlere esir düşer. Esir değişiminde serbest kaldıktan sonra varlıklı bir Arap’ın yanında hizmetkâr olarak 5 yıl kalır ve Efsus’a ancak 1928’de dönebilir. Hemşeri gazimizin torunlarına anlattığına göre, 191’te Irak Cephesinde, Suriye Cephesinde Mustafa Kemal Paşanın katipliğini yapmıştır. Medine Müdafaasına İngilizlere karşı savaşmıştır. Osmanlının yenilmesi üzerine Anadolu’ya ancak 1925’te gelmiş olabilir. “Çocukluğumda rahmetli dedemden katıldığı savaş anılarını birkaç kez dinlemiştim Suriye, Filistin, Hicaz, Irak cephelerindeki savaşlarda Osmanlı ordusunun içinde bulunduğu perişanlığı, yokluğu, kıtlığı anlatırken gözleri yaşarırdı.

4. ordu komutanı Salih Paşanın komutasında onun yazıcısı olmuş. Dicle Nehrinin üzerinden sallarla Bağdada ulaştıklarını oradan da Mülazim-i Sani (teğmen) rütbesini aldığı Medine müdafaasındaki ordumuzun yararlılıklarını anlatırdı. 

Savaş’la ilgili günlükleri vardı. Biz torunlarını karşısına alır, tarih dersinde size ne anlatıyorlar deyip savaş yıllarında tuttuğu günlükleri Osmanlıca defterinden okurdu. Ne yazık ki bu defteri aile üyelerinden hiç birimiz koruyamadık.

 

17. Mehmet Çavuş (1897-1966) Anlatan: Oğlu müteveffa H. Mehmet Görür

Babam Mehmet Çavuş, (1897-1966) Kendisi 11 yıl askerlik yapmış. Seferberliğe 1914’te gitmiş. Suriye, Filisti Cephelerinde savaşmış. Osmanlı ordusu yenilince İngilizlere esir düşmüş ancak 1925’te Efsus’a gelebilmiştir. Babam 1935-1950’li yıllarda çarşıda esnaflık yaptı. Sivas’tan topuğu kabara (Fırıştak ya da deleme çivisi ) lı kundura getirir, Efsus’un zenginlerine satardı. Tokat’tan da çuha şalvar dokunan ‘kara yün’ getirir, kâğıdın arasında –ancak- hatırlı müşterilere satardı. Kendisine saygıda kusur etmemeye çalıştığım için, bana rahmet okur, “başkalarının çocuklar babalarına rahmet okur, ben de sana rahmet okuyorum, oğlum, derdi.

Maraş’ın Kurtuluşu’nda Şehit Düşen Efsuslu

Anlatan: Cemal Tıraş

İşbilirlerden Göv İbrahim, Maraş Harbinde kiliseye siperlenen Ermenileri bacadan aşağı ateş ederek vururken kendisi de aşağıdan atılan bir Ermeni kurşunuyla şehit edildi. Goö İbrahim’i öldüren Ermeni’yi babamdan Gazi Mevlüt Tıraş’tan  öğrendiğime göre Atatürk’ün seyisliğini yapan Kötüosmanlardan Mehmet Çavuş (Eken) yakalayarak haklamış.

Maraş’ın Kurtuluşu’nda Yara Alan Efsus’lu Malul Gaziler

Aşağıdaki tarihi veriler Afşinli yaşlı hemşerilerimizle yaptığım görüşmelerin satır aralarından derlenmiştir. Efsus (Afşin) un gazileri bu hemşerilerimizden ibaret değildir. Ayrıca Maraş’ın kurtuluşuna katılarak –yaralanıp bazı uzuvlarını kaybederek engelli- gazilik ünvanı alan hemşerilerimiz de vardır. Bunları ilçeme yaptığım alan araştırmasında görüştüğüm hemşerilerimizin verdiği bilgilerin satır aralarında belirleyebildim.

            Topal Hüseyin lakabıyla maruf Hüseyin Gök: Maraş’ın Kurtuluşunda ayağına aldığı bir kurşun nedeniyle kangren olan bacağını kalça altından Amerika’lı bir doktora kestirerek ölümden kurtulmuştur. 

            Çok iyi nişan alan ve attığını vurduğu söylenen Çolak Cafer lakabıyla maruf Süllü Cafer Demir: Maraş’ın Kurtuluşunda koluna aldığı kurşun yarası nedeniyle çolak kalmıştır. Ayrıca 1950’li yıllarda Ulu Camide müezzinlik yaptığı, yüksek tiz sesiyle okuduğu sabah ezanının Arıstıl köyünden duyulduğu söylenirmiş.

            Topal Hafız Efendi lakabıyla maruf Mustafa Çıragül: Maraş’ın Kurtuluşunda bacağına aldığı kurşun yarası nedeniyle sağ ayak topuğunu kaybedip kısmen sakat kalmıştır.   

            Daşo’nun Nuri lakabıyla maruf Nuri Taş: Maraş’ın Kurtuluşunda aldığı şarapnel yarası nedeniyle her iki ayak parmaklarını da kaybetmiştir.