Alanında çok başarılı olan bir profesöre, bu başarısının arkasındaki sırrın ne olduğu sorulur. Profesör şunları söyler: Ben küçükken, bütün çocuklar gibi çok meraklı ve hareketli biriydim. Devamlı odaları karıştırır, önüme gelen her şeyi büyük bir merakla izler, ne olduğunu anlamaya çalışırdım. Ayrıca, anne ve babama, ağabeylerime ve diğer insanlara da yardım etmekten büyük zevk alırdım. Bir keresinde kahvaltı hazırlayan anneme yardım etmek istemiştim. Mutfaktan kahvaltı yapacağımız odaya içerisi süt dolu sürahiyi ben taşıyacaktım. Tam sürahiyi elime aldım, mutfaktan çıkacaktım ki, sürahi elimden yere düştü. Hem sürahi kırılmış, hem de ortalık batmıştı. Ben çok korkmuştum, bir anda gözlerim yaşardı, kalp atışlarım hızlandı ve terlemeye başladım. Kendimi çok suçlu hissediyordum. 
Canımdan çok sevdiğim annemin bana kızacağını ve belkide beni döveceğini sanmıştım. Tam o anda annem mutfağa girdi. Benim için çok kötü ve zor bir andı. Annemle göz göze geldik, ne diyeceğini büyük bir merakla bekliyordum. Bir de ne göreyim, annem bana tebessüm etmeye ve ardından da kahkahalar ile gülmeye başladı.  Sonra beni kucağına aldı ve doyasıya öptü. Sonra da şöyle dedi.  ''Oğlum, sütü ne güzel de dökmüş, ne kadar da güzel SÜT GÖLÜ yapmışsın, hayatımda gördüğüm en güzel kırılmış sürahi ve SÜT GÖLÜ. Aferin sana, seni kutlarım oğlum, sen benim her şeyimsin''. Annemden bu sözleri duyunca, korkum, endişem ve üzerimdeki ağır baskı bir anda kaybolup gitti. O kadar hafifledim, o kadar mutlu oldum ki anlatamam. Dünyalar benim oldu. Ardından, annemle birlikte odaya geçtik. Annem beni  karşısına aldı, dizlerinin üzerine çökerek gözlerimin seviyesine indi ve şunları söyledi: 
''Canım oğlum, biz seni çok seviyor ve senin başarılı olmanı çok istiyoruz. Babana ve bana yardım etmen gerçekten çok güzel, bu bizi mutlu ediyor. Baban, elinden geldiğince çalışıyor ve bize lazım olan parayı kazanmak için epey yoruluyor. Şu an sahip olduğumuz araç-gereçler olmasaydı biz de bir hayli yorulur ve zorlanırdık değil mi? Mesela; çatal-kaşık icad edilmemiş olsa, birbirinden lezzetli yemeklerimizi nasıl yerdik? Sürahi yapılmamış olsa, içtiğimiz suyu ve senin büyümen için gerekli olan sütü nasıl saklar, nasıl taşırdık? Eğer bunlara sahip olmasaydık hayat bizim için gerçekten zor olurdu. Babanın zor şartlar altında kazandığı paralar ile aldığımız eşyaları kullanırken çok dikkatli olmalı ve onlara gereken özeni göstermeliyiz oğlum. Eğer, biraz daha gayret eder, elinden gelen çabayı gösterirsen eşyalarımız kırılmaz, evimiz kirlenmez ve sağlığın için gerekli olan süt boşa gitmez. Biz sana güveniyoruz oğlum. Sen bundan sonra çok dikkatli olacak ve bir daha buna benzer hatalar yapmayacaksın, çünkü sen, son derece dikkatli ve becerikli bir çocuksun.'' 
Bu sözleri duyunca, anneme ve babama olan sevgim o kadar arttı, o kadar çoğaldı ki anlatamam. Ben de, derslerimde ve tüm işlerimde çok dikkatli olacağıma ve annemle babamı üzmeyeceğime tüm yüreğimle söz verdim. 
Bu olaydan sonra da neredeyse hiçbir hata yapmadım, annemi ve babamı üzmedim. Elimden geldiği kadar bilgi sahibi olmaya, okumaya, her gün yeni ve bir sürü şeyler öğrenmeye, derslerimde ve okulumda da bir numara olmaya çalıştım. Başkalarını geçmek için, adımdan söz ettirmek için yapmadım bunları. Kendimle yarışmak, kendimi geçmek ve her geçen gün kendimi yenilemek için yaptım, çalıştım. Çok başarılı olmayı pek fazla istemedim aslında. Sadece kendimle yarıştım ve çok çalıştım. Ardından başarı kendiliğinden geldi. Ben de kendi çocuklarıma, aynı annemin bana davrandığı gibi davrandım, halâ da öyle davranıyorum. Çünkü çocuklar, çok meraklılar. Hiçbir şey bilmeden dünyaya geldikleri için de yaşamı ve dünyaya ait bilgileri öğrenmek için büyük çaba gösteriyorlar. Eşyalara dokunuyor, onları elleyerek anlamaya, sallayarak ne olduğunu tanımaya çalışıyorlar. Arada kırıyorlar, döküyorlar. Bu da çok normal bir durum. Burada çok önemli olan nokta şurasıdır ama anne- babalar ve büyükler bilmiyorlar, farkında değiller. Bilmedikleri için de çocuklarının geleceklerini mahvediyor, onları adeta zehirliyorlar.  Çocuklarınız hata yaptığında, onları daha fazla korkutmayın, incitmeyin, onların cesaretini kırmayın. Tam tersine, hemen onlara sarılın. Onları kucaklarınıza alın, öpücüklere boğun. Bir an önce korkularını yenmeleri için onlara cesaret verici sözler söyleyin. Tıpkı, annemin bana söyledikleri gibi. Ama asla ve kesinlikle onları suçlamayın. ''Sen aptalın tekisin, sen kalın kafalısın. Ne kadar da tembel ve beceriksizsin. Senden adam olmaz, hemen kaybol, gözüm görmesin seni. Ne zaman büyüyüp de bu uyuşukluktan kurtulacaksın.'' gibi sözler söylemek belki çocuğunuzu öldürüp de mezara koymaz ama, onun geleceğini ve yaşamını karartır. Onu, tıpkı yaşayan ölüler gibi yapar.Onun içinde bulunan ve doğuştan getirdiği her şey yapma ve meydana getirme yeteneğini yok eder. Onun öğrenme heves ve merakını ortadan kaldırır. Kendini değersiz hisseder, hiçbir işe yaramadığını düşünür o. Çünkü, hayatında en yakınında bulunan ve onu en çok sevdiklerini düşündüğü anne ve babası onun hiçbir işe yaramadığını yüzüne söylemiştir.  Tembel, beceriksiz ve salak olduğunu öz anne ve babasından duymuştur o. Öz anne ve babası onun hakkında böyle düşünüyorsa kim bilir başkaları neler düşünür, ona neler söyler? Çocuğu, yaptığı hatalar yüzünden azarlamak, ona yapılacak en büyük kötülüktür. Abartmak istemem ama, bir anne ve baba çocuğunu hatasından dolayı azarlayarak onun içindeki öğrenme hevesini kıracağına veya çocuğunun hiçbir işe yaramaz olduğunu ona hissettireceğine, çocuğunu, ben bakamıyorum diye devlete bağışlaması daha doğru olabilir. 
Toplumların geri kalma nedenlerinden bir tanesi, belki de en önemlisi budur. Bilgisiz, bilinçsiz anne-baba, öğretmen  ve diğer yetişkinler, her şeyi yapmaya müsait olarak dünyaya gelen çocukları adeta zehirliyor, onların gözlerini oyup, beyinlerini çalışamaz hale getiriyorlar. Merakları küçük yaşlarda cahil anne-baba ve yetişkinler tarafından bastırılan, öğrenme arzuları bilinçsiz öğretmenler tarafından ellerinden alınan yavrulardan, eğer Allah'ın yardımı ve koruyuculuğu olmazsa  başarı beklemek boşunadır. Alanında çok başarılı olan profesörün anlattıklarını söyledik. Annesinin kendisine nasıl davrandığını gördük. Ülkemizde kendi çocuğuna, kendi akraba çocuklarına ve çocuk yaşlardaki öğrencilerine anne-baba, büyükler ve öğretmenlerin nasıl davrandığını bir anlığına düşünün. Birlikte düşünelim. Kendi anne-baba, akraba ve öğretmenlerimiz bize nasıl davrandı, şu anda, milyonlarca yetişkin kendi çocuklarına ve küçük yavrulara basit bir hata yaptığı için nasıl davranıyor, bunu bir saniyeliğine düşünelim. Biz çocuklarımıza, canlarımızı seve seve vereceğimiz yavrularımıza nasıl davranıyor, onları, hata da yapsalar bağrımıza basabiliyor muyuz? İşte bundan dolayı, ülkemizde interneti yapan kimse çıkmıyor. Bu nedenden dolayı bilgisayar yapılmıyor, araba, uçak ve diğer vasıtaların yapımında geri kaldık. Avrupalılar uzayda maden arıyorlar, ama bir henüz üzerinde yaşadığımız ülkemizde çıkartmaktan aciz kalıyoruz. Çünkü çocuk psikolojisini ve onlara nasıl davranılması gerektiğini adamlar çok iyi biliyorlar. Biz ise, çocuklarımızın öğrenme merak ve heveslerini, zekalarının en işlek ve canlı olduğu çağlarda yok ediyoruz. Geri kalmışlığımızın birden çok ve ciddi nedenleri var ama burada değindiğim husus hayati öneme sahip. Çocuklarımıza karşı daha hoşgörülü, anlayışlı, ince ve nazik olmalıyız. Bu ise doğal olarak bilgi ile, çocuk psikolojisini öğrenmek ve temel konularda asgari bilgi/bilinç düzeyine sahip olmakla mümkündür. Ben yöneticilerin yerinde olsam, çocuklardan önce yetişkinleri eğitir,  onları belirli bir seviyeye getirmek için her türlü çalışmayı başlatırdım.
                                                       Hacıbekir ARSLAN
                                                                                                                                   Sosyal Bilgiler Öğretmeni

Editör: Haber Merkezi