Askerlerin savaş meydanlarında giydikleri zırhları herkes bilir. Düşman askerlerin saldırılarından ve öldürücü darbelerinden korur onları. Dolayısıyla askerlerin yaralanıp veya öldürülüp de savaş dışına atılmasını önler. Netice olarak,  düşmanlarından daha güçlü ve daha sağlam zırhlar ile donanmış ordular savaşların galibi olurlar. Zırhların sağlam ve dayanıklı olması savaşın tek başına kazanılmasını elbette  sağlamaz. Ama öldürücü düşman darbelerine dayanıklı zırh üretme bilgisi, fen ve tekniğine sahip olan milletler doğal olarak savaş usul ve talimlerinde ve diğer bütün alanlarda da beceri ve hüner sahibidirler. Buradan hareketle her türlü düşman saldırı ve ataklarına karşı koyan zırhların sağlamlığı ile bu zırhı üzerine, çelikten miğferini de kafasına giyen askerler eğer talihlerinde bir aksilik yoksa, başarılı olmaktan başka bir sonuç göremezler. 
Askerlerin zırhları gibi milletlerinde zırhları vardır.Yalnız  bu zırh, keskin süngüleri ve  öldürücü silahları olan asker ve orduların zırhından daha önemlidir. Zırhın yapımınısağlayan, onun yapım usul ve tekniğini ortaya çıkartan, hatta bir milletin sahip olduğu ve kendisinin meydana getirdiği her şeyi icat eden bu zırha, kısaca KÜLTÜR denir. İşte, adına KÜLTÜR denen bu güç, milletlerin zırhıdır. Her milletin çeşitli güç seviyelerinde kültürleri yani zırhları vardır. Günümüzdeki bazı dünya devletleri çok ileri, zengin ve güçlü iken, birçokları da geri, fakir, orta halli veya zayıftır. Güçlü olan millet ve devletlerin zırhları da doğal olarak kalındır, sağlam ve dayanıklıdır. Komşusu olsun, uzakta olsun hiçbir ülke ona zarar veremez, geri adım attıramaz ve onu yenemez. Zırhları kalın olan millet ve devletler, dünya üzerinde istediklerini elde etmek, kendi vatandaşlarını en medeni şekilde yaşatmak ve bu güçlerini kimseyle paylaşmamak adına doğru veya yanlış her şeyi dener, yapmaktan geri durmaz. Günümüzde maddi alandaki güçleri fazla, yani kültürleri zengin, yani zırhları kalın ve kuvvetli olan devletlerin neler yaptığını hayretle izliyoruz. Yine bu devletlerin ülkemize karşı, terör örgütlerini gözümüzün içine baka baka nasıl desteklediklerini görüyoruz. Yine bu ülkelerin Müslüman kardeşlerimizi ve diğer masum ülkelerin insanlarını acımasızca katledişlerini öfkemiz kabardığı halde çaresizce seyrediyoruz. Bunlara şaşırmamamız lazım. Onlardan beklenir çünkü, aslında şaşırmıyoruz da, alıştık. Artık insanların, bilhassa Müslüman kardeşlerimizin kolayca öldürülüp vahşice yok edilişleri bizim için sıradanlaştı. 
Ne zaman ki milletimiz, kendi büyük ve zalim komşularından, acımasız düşmanlarından daha yüksek bir medeniyete kavuşursa; o zaman tehlike ortadan kalkar. Ne zaman ki, Türk Milleti, geçmiş zamanlarda birden çok kereler yaptığı ve üzerine giydiği çelik zırh(kültür) gibi zırhlar yapar,veya toz toprak içinde bulunan zırhını(kültürünü) ne zaman saklandığı yerden çıkartır, tozunu pasını siler ve üzerine tekrar giyer, dünyanın en gelişmiş kültür ve medeniyetini vücuda getirirse o zaman rahat bir nefes alabilir. Ne zaman ki ülkemizinher bir vatandaşı bu bilince sahip olur da milletimizin her bir ferdini kendi öz kardeşi gibi görür ve elinden geldiğince ülkemiz ve devletimizin kalkınması için gerçek anlamda elinden geldiğini yaparsa o zaman kendimizi güvende sayabiliriz. Televizyonlarda  izliyoruz. Kültür ve medeniyet(teknik ve maddi bakımdan) alanında bizden güçlü, dolayısıyla zırhları bizden kalın ve dayanıklı olan Avrupalıların bizlere karşı nasıl davrandıklarını, insanlarımıza nasıl saldırdıklarını, bakanlarımıza, devlet adamlarımıza nasıl engel olduklarını büyük bir öfke ile takip ediyoruz. Bunun yanında terör örgütlerini destekleyip onları ülkelerinde barındırdıklarını, onlara sağladıkları kolaylıkları da görüyoruz. Onların yanında eli kanlı terör örgütleri kadar kıymetimiz, bırakın kıymeti, yerimiz bile  yok. Bu olaylara elimizden geldiğince, gücümüzün yettiği kadar ses çıkartmaya, tepki göstermeye, buna engel olmaya ve bir dizi önlemler almaya çalışıyor devletimiz.Bugün yaşadığımız üzücü olayları, can sıkıcı durumları her zaman yaşarız, her zaman yaşatırlar bizlere, hem de hiç acımadan, hiç bıkmadan, usanmadan. Ta ki, onlardan daha güçlü olana kadar.Bunu başarmak zorundayız. Şu anki sahip olduğumuz bilgi birikiminden daha fazlasına sahip olmak, iki günümüzü birbiri ile eşit tutmamak için ne gerekiyorsa onu yapmak, daha yaşanılır ve daha refah bir hayata ulaşmak için bugünden tezi yok, tüm herkes kafa yormalı. Daha eğitimli olan kardeşlerimiz enerjisini milletimize, ''iyi yaşamın yollarını öğretmek'' için kullanmalı. Yüksek tahsil gören kardeşlerimiz tüm gücünü ''cahilliğin ve bilgisizliğin en büyük düşmanımız olduğuna halkımızı ikna etmek'' yönünde harcamalı. Aydın kardeşlerimiz, uzmanlarımız, ''köylerde yaşayan çiftçi kardeşlerimize modern ziraat ve yüksek verim elde etme usullerini göstermek'' için canla başla çalışmalı. Eğitim uzmanlarımız, psikologlarımız  ''özellikle anne ve babalara çocuk eğitimi konusunda en geçerli ve makbul bilgileri öğretmek'' amacı ile kafa yormalı. Onlara,''Mutlu bir ailenin nasıl kurulabileceğini, kadın ve erkeğin birbirine nasıl davranacağını ve çocukların nasıl eğitilebileceğini belletmek'' için uğraşmalı. Doktorlarımız, ''İnsanlarımıza sağlıklarını nasıl koruyacaklarını anlatmak'' için yoğun mesai harcamalı. Halkımızın eğitim ve bilgi bakımından yeterli düzeyde olmadığı doğru. Peki bu durumu nasıl tersine çevireceğiz? Halkımızı eğitip de, ona mutlu yaşamın, yaşanılır bir dünyanın kendisinin gayret ve çabası ile olacağını nasılgöstereceğiz? Bunu, başkası yapmayacağına göre yine biz yapacağız. Kendimizi biz eğitip yetiştireceğiz. Elinde, avucunda ve eteğinde bir şeyler olan kardeşlerimiz ortaya dökmeli, halkımızla paylaşmalılar. Her bir ferdimizin kafasına ve vicdanına gereken bilgi, cesaret, azim, kararlılık ve giriştiği işlerde başarılı olma mücadelesini sokmaktan başka çaremiz yok. Unutmayalım ki, halkımızın kabalığı, cehaleti, alkol düşkünlüğü, hastalıklı oluşu, sefaleti, kötü ahlaklı oluşu ve fakirliği hepimizin suçu ve utancıdır. Elinden bir şey geldiği halde halkı ve milleti için yapmayan, milletimizi uyandığı derin cehalet uykusundan uyandırmayan; aksine, milleti ve halkının cahilliği, akılsızlığı, kabalığı  ve yeteneksizliği ile dalga geçen, onu aşağılayan aydınların suçudur. Milletimiz, güzel yaşam, yaşanılır bir hayat özlemi içinde kıvranırken, onu uyutucu, onun sahip olduğu bir avuç yeteneği de öldürüp yok edici spor, sanat, magazin ve şans oyunlarına ilgi uyandırıcı işler yapan kimseler varsa bundan vazgeçmeliler. Spor, sanat  ve diğer kültürel faaliyetler elbette önemlidir ama, şu an için bize ekmek gibi, su gibi, aş gibi, hatta hava gibi gerekli olan şey: İNSANLARIMIZIN İDRAK, İRFAN VE VİCDANLARINA İLMİ, FENNİ VE BİLGİYİ KOYMAKTIR.
''… Bütün bir ülkeyi sulamak için birkaç dere yetmez. En ücra yerler bile göl, pınar veya dere gibi su kaynağına muhtaçtır. Milletin manevi susuzluğu da buna benzer, her yerde milletin kana kana içebileceği taze pınarlar bulunmalıdır... Seksen milyonluk ülkemizin her bir ferdinin manevi susuzluğunu gidermek, onlara kana kana içip de doyacakları pınarlar göstermek, yoksa da yapmaktan başka çaremiz yoktur. Bakınız, kenevirden nasıl ip ve halat örülüyor? İnce ham kenevir liflerini alıp ince ip hâlinde büküyorlar, sonra iplerin bir kısmını beraber büküp kalın ip örüyorlar. Yine bu iplerden birkaçını bükerek devasa gemileribağladıkları halatlar yapıyorlar. Bizim işimiz de tıpkı böyle, bu şekilde olmalı.Aydınlar, eğitimli insanlar, en azından halkın bu gözle baktığı kimseler, milletimizin dağınık güçlerini bir araya toplayarak, seksen milyonluk halkımızı büyük bir güç hâline getirmeliler, getirmeliyiz. BUNDAN BAŞKA ÇAREMİZ YOK!!!
 

Editör: Haber Merkezi