İnsanların hayatlarını mükemmel şekilde kolaylaştıran demir, yaklaşık 6000 yıldır kullanılmaktadır. Demiri keşfeden ve bu madenin sağlamlığını gören ilk insanlar onu hemen her alanda kullanmaya başladılar. Düşmanlarına ve yırtıcı hayvanlara karşı korunmak, daha lezzetli avlar elde etmek için demirden silahlar ve zırhlar ürettiler. Günlük hayatlarında daha rahat etmek, toprağı daha kolay sürmek ve ekmek, uzun mesafeler giderken en önemli vasıtaları olan atlarının ayaklarını korumak için de nallar yaparak yine ondan faydalandılar.
    
İnsanların bilgi birikimlerinin artması ile dünya görüşleri, hayat karşısındaki tutum ve davranışları, yaratıcının verdiği nimetlerden daha fazla faydalanma istekleri gelişerekartmıştır. İnsanlar, zaman içerisinde içinde bulundukları zamanı ve mekânı beğenmeyip, daha iyiye ulaşma, daha rahat etme ve zamanı daha iyi yaşama gibi bir takım gayretler vermişlerdir. Bu gayret ve uğraşılarının sonucu olarak da, hayatın içerisinde vuku bulan zorluklar karşısında daha sistemli mücadele etmek, zorlukları daha emeksiz ve kolay bir şekilde aşmak ve daha iyiye hemen ulaşmak için bir takım yeni metot ve yöntemler icat etmişlerdir. Bu metot ve yöntemlerden en önemlisi her türlü ilerleme, gelişme, kalkınma ve yeniliğin de temelini atan, adına ''EĞİTİM'' denen sistemli bir iştir. ''EĞİTİM'', ilk insanla birlikte, hatta ilk insan yaratılmadan da önce vardı desek yanlış olmayabilir. ÇünküRabbimiz, melekleri(belki de bizim bilmediğimiz daha başka canlıları) insandan önce yaratmıştı ve onlara Kendisi'ne nasıl davranmaları gerektiğini öğretmişti, yani onları eğitmişti.  İnsanoğlunun yaratılması ile birlikte, insanlık adına ''EĞİTİM'' denen çok mühim süreç başladı. 
    Tarih boyunca, ''EĞİTİM''in önemini kavrayıp da ona önem veren toplumlar, milletler ve ülkeler daha bilgili, dikkatli, zeki, akıllı ve bilinçli insanlara sahip olduğu için bu kimseler ülkelerinin kalkınmasında ve ilerlemesinde hayati derecede önemli rol oynadılar. Bilgili ve bilinçli insanlar, zararın ve tehlikenin nereden, ne zaman ve hangi şartlarda gelebileceğini eğitimsiz ve bilgisiz kişiye göre daha önceden bilip önlem alabilir. ''EĞİTİM''li insanlar, gelişmiş bir çevre bilinci ve tasarruf anlayışına sahip oldukları için ellerindeki kaynakları ve nimetleri verimli şekilde, israfa yer vermeden ve çevrelerine zarar açmadan kullanır. Çevrenin zarar görmemesi ve kaynakların bilinçli kullanılması devletin daha az zarar etmesini sağlar, devlet bu işlere vereceği parayı vatandaşlarının rahatı ve refahı için kullanır. Sağlam ve disiplinli bir ''EĞİTİM''alarak iş ve mesleğinin başına geçen insanlar, işlerinde zamanı ve kaynakları daha verimli kullanır, hem kendisi yorulmaz, hem de israf etmeyerek yine devletleri kazanır. İyi bir ''EĞİTİM'' almış ve beynini faydalı ilimler ile doldurmuş bireyler, boş şeyler ile ilgilenmez, devamlı daha iyiye nasıl ulaşabilirim, daha faydalı neler yapabilirim diye düşündüklerinden birbirleri ile kavga, tartışma, sataşma gibi şeyler yapmazlar. Sistemli ve daha iyi  ''EĞİTİM'' almış bireyler, yarın bir gün anne ve baba olduklarında, bu bilgilerini kendi çocuklarını daha iyi eğitmek, hatta kendilerinden daha iyi yetiştirmek için kullanır. Bu ailelerde doğup büyüyen çocuklar, doğal olarak daha iyi yetişeceklerinden ileride daha iyi yerlere gelir ve bu kimselerin  ülke ve devletlerinekatkıları daha çok olur.  Misalleri uzatabiliriz.  Sözün burasından sonra, yukarıda girişte söylediğimiz demir madeni ile ilgili hususa değinmemiz gerekiyor. Bilindiği gibi demir madeni, yerin altında, taş, toprak ve tozun içinde diğer madenler ile karışık halde bulunuyor. Çeşitli ve epey uzun aşamalardan geçtikten sonra değişik alanlarda faklı araç-gereç-vasıta ve ürün olarak üretiliyor ve bizler de kullanıyoruz. Eğer, demir işi ile uğraşanlar iyi ''EĞİTİM''li iseler, demirin çıkartılışından işlenmesine kadar gerekli olan aşamalarda yapılması gerekenleri en ince ayrıntısına kadar biliyorlarsa işleri oldukça kolaydır. Toz toprak içerisinde bulunan ve başlangıçta hiçbir işe yaramayan, taştan faksız olan demir madeni, becerikli eller altında işlenerek, şaşırtıcı vasıtalar, göz alıcı araç-gereçler ve insan ruhunu okşayan ürünler olarak önümüze geliyor. Özellikle yabancıların yaptıkları ürünleri, vasıtaları, araç ve gereçleri daha çok tercih ediyor, uzun seneler zevkle kullanıyoruz . Çünkü onlar bizden daha ''EĞİTİM''li ve başarılılar. 
Oysa, sistemli ve sağlam bir ''EĞİTİM'' ortamı meydana getirememiş, disiplinli bir ''EĞİTİM'' süreci oluşturamamış, ''EĞİTİM''in fayda ve sınırsız imkânlarının farkına yeteri kadar varamamış toplumlar ve milletler, neredeyse hemen her alanda başarısız oldukları ve yetersiz kaldıkları gibi, demir işleme ve ona şekil verme becerisinde de eksik kalırlar. Zar zor işleyip de meydana getirdikleri kalitesiz metal ürünlerini kendi vatandaşları bile almaz, ellerinde kalır. Bu toplumlar, bırakınküçük boyutlarda fabrikalar yapmayı, toplu iğnelerini dahi başkalarından alırlar. Elbise ve kıyafetlerinin basit metal düğmelerini bile kendiler üretemez, diğer ülkelerden sipariş ederler. Yemek yiyip, çaylarını karıştırdıkları kaşıklarını imal etmekten acizdirler, onu da başka ülkelerden temin ederler. Gelecekleri olan çocuklarının okullarında ellerine alıp da,''EĞİTİM'' tahsil ettikleri basit fabrika ürünü olan kalemlerini de Alman, Fransız, Amerikalı, Çin ve Japon'lar üretir ve yollar. Daha bir çok misal verebiliriz bu duruma. Oysa, bazı ülkeler üstün ''EĞİTİM'' leri sayesinde, toz toprak içerisinde bulunan demir madenini işleyerek yapımı beş yıl süren, ağırlığı kırk beş bin( 45 000) ton gelen dünyanın en büyük  makinelerini yaparlar. Hem de büyük bir zevkle. Demiri işlemek ve ona şekil vermek, onlar için artık zevk, tutku ve büyük bir eğlence haline gelmiştir. Disiplin, sıkı çalışmak ve alın teri dökmek ile elde ettikleri ''EĞİTİM''leri ile insan gözüne ve ruhuna hitap eden çeşitli vasıtalar, insanı şaşırtan devasa makineler, çevresi normal bir köy büyüklüğünde olan sanayi tesisleri, baş döndüren ve zerre kadar  hatasıolmayan gökdelenler, kulelerinşaa ederler. 
Örnekleri yine çoğaltabiliriz, yukarıdan itibaren asıl söylemek istediğim, dünyada mutlu, huzurlu, güçlü olmak, refah bir hayat yaşamak ve Rabbimizin son dini İslam'ı yeryüzünde tekrar hakim kılmak istiyorsak ''EĞİTİM''e gereken önemi vermekten ve ''EĞİTİM''li olmaktan başka çaremiz yok. İşin en zor kısmına geldik şimdi: Dünyaya gözlerini açan çocuklar, yukarıda anlattığımız, yerin altından toz toprak halinde çıkartılan ve her şey meydana getirmeye, yahut da bir şey üretememeye müsait demir madeni gibidir. Aynı demir madeni, ''EĞİTİM''li kafa ve becerikli eller altında yoğrulup nasıl muhteşem eserlere dönüşüyorsa, ''EĞİTİM''li anne, baba ve büyüklerin olduğu toplumda dünyaya gelen çocuklar da o şekilde yoğrulup, kendisini yoğuran ''EĞİTİM''li kafa ve becerikli eller gibi yetişiyor. Ama,''EĞİTİM''den nasibini almamış, ''EĞİTİM'' zevkinin tadına varamamış, aynı demir madeninden toplu iğnelerini dahi üretemeyen bilgisiz toplumlarda gözlerini açan çocuklar, aynı şekilde becerikli ve ''EĞİTİM''li kimselerin yetiştirdiği çocukların tam tersi özellikleri taşıyarak büyüyor. Maalesef bizim çocuklarımız böyle değil mi? Ne yazık ki biz böyle yetişmedik mi? Bir an için çocuklarımızın, gençlerimizin hareketlerine ve gözlerine baktığımızda, gelecek adına bir ışık, zerre kadar bir kıvılcım görebiliyor muyuz? Çocuklarımızın ilgilendikleri ve peşinden koştukları şeyler arasında ''EĞİTİM''li olmak, iyi ve sağlam bir  tahsil görüp de ülkelerini kalkındırmak, dünya devletleri arasında kendi devletlerini ilk sıraya oturtmak için gayret var mı? Çocuklarımız, iyi derecede ''EĞİTİM'' alarak, hem kendilerine güzel bir gelecek sağlamak, hem de milletine faydalı olmak için ne kadar disiplinli ve çalışkan? Sorular uzayıp gider. Yalnız, bu kötü gidişi Allah'ın izni ile tersine çevirmeliyiz. Bunu yapacak güç ve kuvvet bizde var. Mazlum ve güçsüz milletleri ezip onların kaynaklarını kullanarak bugünkü seviyelerine ulaşan soykırımcı, hırsız, üç kağıtçı, kalleş, katil ve cani Amerikalı, Alman, Fransız, İngiliz, Hollandalı ve diğerleri yaptıysa biz de yaparız. Kendimize güvenelim, bilincimizi açalım ve hayatımızı gözden geçirelim, Kur-an'ı Kerim'in ilk inen ayetlerindeki emre kulak verelim, vermek zorundayız. Ne diyordu ilk inen ayetler: OKU, YARATAN RABBİNİN ADI İLE OKU…(Alak suresi). Ayet, sadece öğrencilere ve çocuklara demiyor ''OKU'' diye! Dikkat edelim buna!
 

Editör: Haber Merkezi