Dilimize Farsçadan geçen “bayram” kelimesi “sevinç ve eğlence günü” veya “yiyip içme, konuşup eğlenme meclisi” demektir. Bayram kelimesinin Arapçası, sözlüklerde “âdet halini alan sevinç ve keder; bir araya toplanma günü” anlamına gelen “îd” sözcüğüdür. Dini bayramlar, Müslümanların sevinçlerini ve dertlerini birbiriyle paylaştığı, manevi duyguların coştuğu ve insanların Allah’a ve birbirlerine sevgi bağlarıyla kenetlendiği müstesna günlerdir.

Genel olarak bayramların insanlık tarihinde ilk defa ne zaman ortaya çıktığı kesin olarak belli değildir. Fakat bakıldığında her milletin tarihinde bayram ve sevinç günleri bulunmaktadır. İlkel şekliyle insanların ateş ya da kutsal tanınan bir nesnenin etrafında halka olup raksederek dönmeleri şeklinde tezahür ettiği görülmektedir. Genellikle bayramlarda görülen bu ibadet şekline İranlılar, Hindular, Budistler ve Romalılar’da rastlandığı gibi Şaman inancına sahip Türklerle Kızılderililer ve Afrika yerlilerinde rastlanmaktadır.

Câhiliye devri Araplarının bayramları hakkında yeterli derecede bilgi mevcut değildir. Aralarında millî birlik bulunmayan her kabile ve şehrin kendi geleneklerine göre törenleri vardı. Bu günlerde pazar ve panayırlar kurulur, dinî bayramlar şiir, müzik, içki ve kadınların yer aldığı eğlencelerle birlikte (bugünkü karnavallar gibi) kutlanırdı. Çeşitli kabileler tarafından ortaklaşa kutlanan tek bayram, Hicaz bölgesinin ve özellikle Mekke’nin en büyük bayramı olan “hacc” ibadetiydi.

İslâm diniyle birlikte Hz. Peygamber tarafından ramazan ve kurban olmak üzere iki bayram konuldu. Arapça’da îdü’l-fıtr ve îdü’l-adhâ şeklinde adlandırılan her iki bayram da hicretin 2. yılından itibaren kutlanmaya başlandı. Medine’ye hicret ettikten sonra, İran’dan alınma Nevruz ve Mihricân bayramlarının kutlandığını gören Hz. Peygamber, “Allah sizin için o iki günü daha hayırlı iki günle, ramazan ve kurban bayramlarıyla değiştirmiştir” (Müsned, III, 103, 235, 250; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 239; Nesâî, “Ṣalâtü’l-ʿîdeyn”, 1) buyurarak bu iki bayramı Müslümanlara özel dini bayram olarak belirledi.

Ramazan orucu ilk defa hicretin 2. yılı farz kılınmış, bu ayı oruçla geçiren müminler sonraki ayın (şevval) ilk üç gününü bayram olarak kutlamışlardır. Bu sebeple bu bayrama “ramazan bayramı” veya bayramdan önce fitre (fıtır sadakası) verildiği için “fıtır bayramı” denilmiştir. Günümüzde bazen “şeker bayramı” denilmiş olsa da bu, uygun bir isimlendirme değildir. Ramazan bayramında müminler bir önceki ayı ibadetle geçirmenin ve Allah’ın rahmetine nâil olma ümidinin sevincini taşırlar.

Hicrî takvimin son ayı olan zilhiccenin onunda başlayan ve dört gün devam eden “kurban bayramı” ise bu günlerde kurban kesildiği için bu adla anılmıştır. Hac ibadeti hicretin 9. yılında farz kılınmakla birlikte kurban kesilmesi ve kurban bayramı namazı, oruç ibadeti ve ramazan bayramı gibi hicretin 2. yılında teşrî‘ kılınmıştır. Kurban bayramı, Hz. İbrâhim’in oğlu İsmâil’i kurban etmek istemesi ve İsmâil’in de buna razı olması, nihayet Allah’a karşı gösterilen büyük sadakatin karşılığı olarak hayvan kurban edilmesinin hâtırasını taşımakta ve müminler bu günlerde kurban kesmek suretiyle bu iki peygamberin Allah’a karşı verdikleri başarılı imtihanın sevincini yaşamaktadırlar. Bununla birlikte elbette bu bayramların birey, aile ve toplumsal açıdan birçok fayda ve hikmetler taşıdığını söylemek mümkündür. Öyle ise bu bayramların, dinin sahibi tarafından insanların maslahat ve yararlarına yönelik olarak konulduğunu söylemek gerekir.

Hz. Peygamber’den itibaren tarih boyunca kutlanan dini bayramlar Abbasilerden itibaren Fatimîler, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde resmi devlet törenleriyle ihtişamlı bir şekilde kutlanmıştır. Osmanlı döneminde Sultan’nın devlet erkânıyla bayramlaşmasının ardından, geniş sofralar kurularak halka yemek ikramında bulunulur, saray ve caddeler kandillerle süslenir, mehter takımının nameleri altında esnaf teşkilatları çeşitli eğlenceler ile güreş ve ok atma gibi spor müsabakaları düzenlerdi. Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte dini bayramlar resmi bayram olmaktan çıkartılarak özel dini bayramlara dönüştü. Bununla birlikte dini bayramlarda devlet adamlarımız karşılıklı ziyaretler yaparak ve bayram mesajları yayınlayarak bayram kutlamalarına iştirak etmektedirler.

Bayramlarda Neler Yapılmalıdır?

Hz. Peygamber’in “Bu günümüzde yapacağımız ilk şey namaz kılmaktır” (Buhârî, “ʿÎdeyn”, 3; Müslim, “Eḍâḥî”, 7) hadisine dayanarak bayrama, bayram namazının kılınmasıyla başladığını söylemek mümkündür.

Bayramlara önceden hazırlanılması, bu günlerde temiz ve güzel elbiselerin giyilmesi, gusledilmesi, dişlerin fırçalanması, güzel kokular sürülmesi, güler yüzlü olunması tavsiye edilmiştir. Yine namazdan önce ramazan bayramında hurma vb. tatlı bir şey yenilmesi, kurban bayramında ise ilk olarak kurban etinden yenilmesi, namaza mümkünse yürüyerek gidilmesi ve dönüşte başka bir yolun kullanılması, çokça sadaka dağıtılması, fitrenin namazdan önce verilmesi, namaza giderken tekbir getirilmesi ve yine kurban bayramında farz namazlardan sonra teşrik tekbiri getirilmesi istenmiştir.

Şüphesiz bayramda büyüklerin, akrabaların, dostların mümkünse bizzat ziyaret edilmesi, değilse aranıp hal ve hatırlarının sorulması gerekir. Dinimiz bu ziyaretleri sıla-i rahim olarak isimlendirmiş ve çok önem vermiştir. Yine büyüklerin küçükleri sevip sevindirmesi, insanların güler yüzle selam ve sevinçlerini paylaşması yerinde ve güzel bir davranış olacaktır.

Ancak bu salgın döneminde bütün bu söylenenler belli şartlara uyularak yapılmalıdır. Canı korumak bütün dini vazifelerden önde gelir. Bayramda belirlenen kurallara mutlaka uyulmalıdır.

Başta kıymetli Afşinli hemşerilerimin olmak üzere tüm Müslüman kardeşlerimin mübarek Ramazan bayramını kutlar,  bayramın sağlık, huzur ve sevincin ziyadeleşmesine vesile olmasını dilerim. Rabbim bizi bu salgın hastalıktan kurtarsın, nice güzel bayramlara ulaştırsın.

(Not: Bu yazının hazırlanmasında Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi “Bayram” maddesinden yararlanılmıştır.)