9 Temmuz 2013’te “Erdoğansız Seçim, Erdoğansız Ak Parti, Erdoğansız Hükümet, Erdoğansız Çankaya…” başlıklı bir yazı yazmıştım. Daha 7 Şubat 2012’de Hakan Fidan’ın ifadeye çağrılmasının, 17-25 Aralık 2013’ta yaşanan, hükümeti, hükümetin kontrolünde gibi görünüp aslında emirleri başka yerlerden alan emniyet ve yargı mensuplarınca sarsma, karalama, itibar kaybı ile istifaya mecbur bırakma çabalarının ve 28-29 Mayıs 2013’teki Gezi Olayları diye bilinen kalkışma eylemlerinin psikolojik etkisi sürmekte idi.

Yukarıda saydıklarımla birlikte “Rojava” denilen yerin bombalanması ve çok sayıda sivilin öldürüldüğü iddiası, MİT TIR’ları (Bayır Bucak Türkmenlere gönderilen silahların deşifre edilmesi) ile öncesinde ve sonrasında Erdoğan’a suikast haberleri gösteriyor ki hedeflerine öncelikle Erdoğan vardı. Bundan çok sayıda netice bekleseler de hepsinden önce AK Partinin başında Erdoğan’ın olmaması vardı. O olmazsa AK Partiyi dağıtmak, devletin kılcal damarlarına kadar girdirdikleri adamlarını muhafaza etmek, 15 Temmuz’da dışa vurdurdukları devleti ele geçirme sevdalarını gerçekleştirmek için saman altından su yürütmeye devam etmek çok kolay olacaktı…

Çok çırpındılar Ak Partiyi ve hükümeti Erdoğansız bırakmak için… O partinin omurgası iken gittikçe devletin omurgası haline gelmişti. Devleti ele geçirmek gittikçe imkânsızlaşıyordu. Ne yapıp yapıp alaşağı etmek gerekiyordu. Aksi halde 40 YILLIK EMEKLERİ BOŞA GİDECEKTİ. Gerek soruları çalarak gerek terfi ettirilerek hele de son zamanlarda Ergenekon (bunun özelliği biraz daha farklı) ve Balyoz gibi operasyonlarla önemli mevkileri ele geçirmeleri işe yaramayacaktı; Emniyette de öyle, Yargıda da öyle, MİT’te de öyle, akademi dünyasında da önemli ölçüde öyle idi. Hükumet, her taarruza karşı sağlam durabilmiş, düşmanlarını daha iyi tanımaya başlamış ve temizleme, kaynaklarını kurutma, yol ve yöntemlerini deşifre etme çalışmalarına başlamış ve bir hayli de yol almıştı. Derken, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi… Bu onların -bence- mecburen acele ederek öne aldıkları Altın Vuruşları idi.  Altın vuruş: Daha çok “Ölüme yol açacak ölçüde uyuşturucuyu tek dozda alma” olarak bilinse de ikinci bir anlamı daha vardır: “Bir işte sonuç alıcı davranış” demektir. Bu anlamı onlar için daha öndeydi. Aceleyle ve çok kanlı (250 şehit ve 2000’in üzerinde yaralı) bir şekilde sonuç almaya çalıştılar; ama SONUÇ VERDİLER, halen de vermeye devam ediyorlar…

Dışarıdan da Erdoğan’ı istemeyenler çoktu. Bunların bazıları içeride Erdoğan’ı istemeyenlere her türlü desteği veriyordu. Bir Amerika, İngiltere, İsrail, Almanya, Fransa ve daha birçok batasıca Batılı ülkeler de Erdoğan’ı istemiyordu. (Bu arada sonradan istememeye alıştırılan ABD’nin kuklası olmuş Suudi Arabistan, Birleşik Arap Cumhuriyetini ve Mısır’ı adam yerine koymak gerekir mi gerekmez mi siz karar verin). Her alanda sömürdükleri Türkiye atağa geçmişti; savunma sanayinde çok önemli atılımlar (Altay tankından Atak helikopterine İHA’dan SİHA’lara, savaş gemilerine, şimdiden çok sayıda sipariş alan piyade tüfeklerine kadar sayısız malzemeler)  yapıyordu, sanayi üretimini artırmış ihracatını 30 milyardan almış 170 milyara tırmandırmıştı, İMF gibi gelişmekte olan ülkelerin iliğini sömüren bir hastalıktan kurtulmuştu, ihmal edilmiş bir köy görünümünde olan ülkenin yollarını, köprülerini, tünelleri, okullarını, üniversitelerini, hava alanlarını, hastahanelerini, adliye saraylarını, stadyumlarını, TOKİ marifetiyle yüz binlerce konutu, 3,5 milyar ağacı ve daha sayısız işleri hayata geçirmişti. Daha büyükleri için de yatırımlar yapmaya başlamıştı. Bir yerli otomobil projesi bile nicelerini hop oturtup hop kaldırmış hatta cumhurbaşkanı adaylarından bazılarına “Kazanırsam iptal edeceğim” dedirmişti. Bir yandan da özellikle Ortadoğu’da sözü dinlenir bir ülke olarak tebarüz etmişti. Bu gidişle Türkiye’yi bölemeyeceklerdi. Halkını birbirine düşüremeyeceklerdi.

Adı gibi devlet adamı olan Devlet Bahçeli’den söz etmemek haksızlık olur. Sadece ve sadece devletin geleceğini, zarar görmemesini, geleceğe dönük daha sağlam temeller kurmasını hedefleyerek en kritik dönemlerde destek vermiştir. Bu hiçbir zaman unutulmayacak bir fedakârlık ve büyüklüktür. İleride Türkiye’nin tarihi ve siyasi tarihi yazıldığında muhakkak geniş bir yer alacak ve minnetle anılacaktır. Eğer bireysel veya partisel menfaat gözetiyor olsaydı 7 Haziran seçimlerinden sonra CHP’nin “Gel başbakan sen ol birlikte hükumet kuralım” teklifini kabul ederdi. En son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde MHP, CUMHUR İTTİFAKINDA AK Parti ile birlikte hareket ederek devletin bekasına büyük katkıda bulunmaya devam etmektedir. BBP de milliyetçi, vatansever duygularla hareket etmiş ve aynı ittifaktan ayrı kalmayı ötekilere destek olacağını da düşünerek dâhil olmuştur. Hepsi de var olsunlar. Allah hepsini de muvaffak eylesin, aldıkları ve alacakları görevlerde başarılı kılsın…