" Hiç bir kimse yok ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. ( Ölüm), belli bir süreye göre yazılmıştır. Her kim, dünya nimetini isterse, kendisine ondan veririz; kim de ahiret sevabını isterse, ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız." ( Âl-i İmrân sûresi, âyet 145 )

" Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri kalırlar nede bir an ileri gidebilirler." ( A'raf sûresi, âyet 34 )

Bilindiği üzere, her millet ve her devletin Allah tarafından tayin edilmiş bir ömrü vardır. O vakit geldiğinde onu ne bir saat ileri ne de bir saat geri alabilirler.

Milletler ve devletler, fertler gibidir, kurulur, gelişir, duraklar, geriler, sonunda da yıkılır ve yok olurlar. Bunların uzun ya da kısa ömürlü oluşu,, toplumun maddî ve manevî yapısının sağlamlığına, Kur'anî anlayışına bağlıdır.

Böylesi bir durum tayin edilmiş ecele aykırı zıt ve aykırı değildir. Çünkü yüce Allah toplumun durumuna göre ecelini tayin eder.

Bu perspektiften hareketle, önemli, mühim ve günümüz Müslümanlarını ilgilendiren bir konuya temas etmek istiyorum: Cenaze sahibinin yemek vermesi, mes'elesidir!..

Resulullah (sav); Mute şehidi Cafer (ra) için : " Cafer'in ev halkına yemek hazırlayınız. Çünkü onların başına kendilerini meşgul eden bir iş gelmiştir."

Diğer bir hadiste ise," Bir ölünün ailesi yanında toplanmayı ve onların yemek hazırlamasını onun üzerine feryad'ü figan ederek ağlamaya denk ( bir günah) olarak görürdüler."

Ne yazık ki, hadisi şerifler bizleri uyarırken, ikaz ederken, günümüz Müslümanları, cenaze evlerini neredeyse, panayır, şenlik evine dönüştürmüş durumdadırlar..

Tabii ki, çadırların kurulması, orada taziyeye gelen misafirlere, ölen kişi için Kur'an okunması, dua edilmesi güzel, sünnete uygun bir davranıştır.

Ölü sahibinin matemini, yasını, acısını, sıkıntısını hafifletmek maksadı ile, gelen misafirlerin yemek getirmeleri de fevkalade güzel bir davranıştır.

Ama, gelen misafirlere; ölü evinden yemek hazırlanması, yemek verilmesi hoş olmayan, kerih, çirkin bir davranıştır. Çünkü, ölü sahibi olan; acısı ile, sıkıntısı ile baş başa iken, bir de gelen misafirleri doyurma, yemek dökme telaşesi sünnete mugayir, doğru bir tutum değildir.

Bendeniz, her yıl tatile gittiğim zaman kendi muhitimizde ve sair yerlerde görmekte, şahit olmaktayım ki, zaman zaman ölü sahiplerinin gelen misafirlere, taziyeye gelenlere yemek vermesi çok çirkin, hem de yakışıksız bir haldir.

Sanki, ölü evleri panayır yerleri gibi, maşallah (!) çaylar kaynamakta, yemekler hazırlanmakta ve herkes orada Kur'an yerine; yemek gözlemektedir.

Ölü sahibi, derdini, acısını, sıkıntısını, yasını unutmuş, gelen misafirlere, taziyecilere hizmet etmekle meşguldür. Hal böyle iken;

Taziye ne demektir? Anlamı nerede kalmaktadır?.. Taziye sahibi; o günlerde destek, yardım beklemektedir. Böyle yapılmayıp da, gelen, giden misafirlere, taziye insanlarına hizmet etmesi, koşuşturması abesle iştiğal olmaktadır.

Onun içindir ki, böylesi çirkin, hoş olmayan bir hususu görevli Müftü efendilerin ele alması, hoca efendilerin gündemde tutması lazımdır. Aksi halde, bu mes'ele böylece bırakılırsa, iş daha ileriye gidecek, ölü evleri, taziye evleri olmaktan çıkarak, ziyafet evleri, davet evleri haline gelecektir,

Bir başka arzu edilen husus şudur ki, taziye evinde üç gün süresince oturan, gelen misafirlere, ölünün ruhu için okunan aşr-i şeriflerin meallerinin, yani, Türkçelerinin de yapılmasıdır. İşte, o zaman, taziyeye gelen misafirler, okunan Kur'an'dan istifade edeceklerdir.

Ayrıca, ölü sahiplerinin teskin edilmesi, sükunete davet edilmesi, saç, baş yolunarak ağlamalara karşı etkin, tesirli konuşmalar yapılması gerekir.

Netice olarak;

Taziye evlerinde, ölü sahiplerinin gelen misafirlere yemek vermelerine engel olmalıyız. Çünkü, taziye evleri, ölü sahibini teskin ve teselli etme, sıkıntılarına, acılarına ortak olma evleridir.

Sünnet olan,Resulullah (sav)'in adeti, uygulaması böyle idi. Bizler niçin aynı metodu takip etmeyelim ki? Aksi halde, bunun zıddı davranışlarımız, taziye evlerini yeme, içme, keyif sürme merasimlerine dönüştürecektir. Bu tutumda günah olacak, gelenleri vebal altına sokacaktır!..

Çünkü, aziz milletimiz, uydurulan geleneklerin, atalarcılığın altında yıllarını tüketmiş, asırlarını heba etmiş bir millettir.. Yani,

Ölünün üçüncü günü, yedinci günü günü ve kırkıncı günü adıyla, ve elli ikinci kutlamaları İslam dışı, Kur'an'a mugayir amellerdir. Son söz olarak, taziye evlerinde, ölü sahibine yemek verdirmeyip, gelenlerin yemek götürmesi hoş bir tutum olacaktır!..

Selam ve dua ile..