Yeşil Afşin Gazetesi ile merhaba…

Sözlerime başlamadan önce değerli, Yeşil Afşin Gazetesi çalışanlarına düşüncelerimi özgürce paylaşabilme imkânı sundukları için teşekkür ederim.

Artık ülkemizde gençler  olarak, kendimizi, kendi düşüncelerimizi, insanlarla paylaşabilecek platformlara ulaşabilmekteyiz. Ben bu işi Yeşil Afşin gazetesi aracılığı ile yapacağım.

Kısaca kendimi özetlemem gerekirse:

Aslen Kahramanmaraş’ın Afşin  İlçesi’nin Emirli Mahallesi kütüğüne kayıtlıyım. 1995 yılında Ankara’da dünyaya geldim. Ankara’da başladığım öğrenim hayatıma istikametim akademik eğitim olmak üzere, Afşin’de devam etmekteyim. Esnaf çıraklığı ve turizmde çeşitli departmanlarda çalıştığım sıralarda, farklı dinden ve ırktan insanı yakından tanıma fırsatı yakaladım. Hayatım boyunca gezmediğim yerlere, tatmadığım yemeklere ve içeceklere karşı sürekli ilgi besledim ve bu ilgiyi yeşerttim. Bunun akabinde askerlik görevimi bir an önce tamamlama kararı alarak 2015-2016 yıllarında askerlik görevimi icra ettim. O dönem silah arkadaşları ve komuta kademesi olarak oluşturduğumuz sevgi, saygı ve disiplin yumağı hasebiyle ‘Ben Peygamber Ocağı’ndan geldim’’ diyebiliyoruz.

Gelişen ve değişen dünyada sesimizin her zaman daha gür çıkması icab eder. “İlk yapılan yanlışa kaza, ikincisine hata, üçüncüsüne ise tercih denir.”

Yaşadığımız vatanın içerisinde, mensubu olduğumuz dinin içerisinde, bizi bir araya getirecek düşüncelerin etrafında buluşmak üzere.

Peki ne zaman?

Kin ve gözyaşı tüccarlığı kime ne kazandıracak? Kimse kötü değil. Herkes kendince haklı. Peki ortak payda ne zaman bulunacak?

Tamda üzerine bastık. Herkesi bütün kardeşleri, tüm tevhit ehlini( Allah CC’nin varlığını birliğini kayıtsız ve şartsız kabul edenler) bütün ezan sevenleri bir araya getirecek ortak bir payda olmalı.

Kinden önce vââr olan sevgiyi yeşertecek bir can suyu. Veya kadim bir dost, günahsız bir sevgilinin (SAV)’ın kendisi de verebilir bu canı.

Hırslarından, vazgeçememekten, vazgeçebilecek insanlar var biliyoruz.

Bugün Kudüs’ün başına gelenlerin yarın Mekke’nin başına da gelmesini istemeyecek iyi insanlar var biliyoruz. Umutluyuz.

Her zaman olduğu gibi yine bir atasözünden yol göstermesini  isteyeceğiz. Aklıma gelen ilk söz ‘’ Bir musibet bin nasihatten iyidir’’ sözü oldu.

Keza Fransız İhtilali’ne kurban verdiğimiz, önceden bir vücut gibi bir olan, yalnız şimdi parçalara ayrılan Peygamber Ümmeti kinden ve doğal olarak kan ve gözyaşından, gerçekleri göremez oldu.

 Sevmek kin tutmaktan daha güçlü bir silahtır.

 Sevmek Bedir Ehli’ni aslan yapar. Sevmek çağ açar İstanbul’u fetih ettirir. Sevmek Çanakkale’yi geçilmez, Kûtül Amâre’yi efsane,  Kazanı kahraman yapar.

 Sevilmezse Kudüs yalnız kalır. Yalnız kalırsa Kudüs orada ezan duyamaz, namaz kılamazsın. Bir gün Kudüs’ü de bulamazsın.

 Sevmezsen Ümmet’i dün Filistin bugün Suriye yarın Mekke. Ne sevecek bir Peygamber Ümmet’i nede bir Kâbe bulamayacaksın.

  Bu yurt Müslüman Türk âleminin öz malıdır. Keza bütün Müslüman diyarlarda asıl sahiplerinindir. Bizler kardeşiz. Kardeş olmak için İslam bağı yeterlidir.

 Asıl düşmanlarımızı unuttuğumuz için yolunda gitmeyen şeyler var. Bizim gerçek düşmanımız; İslam coğrafyasına kan kusturan Siyonizm ve Siyonizm’in uşaklığını yapan herkestir. Bizim gerçek düşmanlarımız Misak-ı Milli’den toprak çalmayı düşünüp Maraş Kalesi’ndeki bayrağa el uzatan kimselerdir. Bizim gerçek düşmanımız bir varil petrolü, on gram altını bir Müslüman cenazesinden daha değerli gören sömürgeci güçlerdir.

 Umarım ki beş vakit namazı gözleyenler olarak, en kısa zaman içerisinde bu paydada buluşup, aramızdaki kardeşlik bağlarını pekiştirip, neyle karşı karşıya olduğumuzun farkına varırız.

  

 Sağlıcakla kalın. . .

Editör: Haber Merkezi