Kara Ali’nin Mustafa seksen beş yaşındaydı. Gençliğinde çok kuvvetli biri olduğu, güreştiği söyleniyordu. İlk hanımından üç çocuğu vardı. O ölünce Izgın köyünden dul bir kadın olan Çapar Eşe’yle evlendi. Çapar Eşe yaklaşık otuz beş yaşındaydı. Yüzünde çocukken geçirdiği çiçek hastalığının izlerini taşıyordu. Kendisine bunun için çapar lakabı takılmıştı. Ortadan biraz uzun boyluydu. Kemikli, güçlü, kuvvetli bir kadındı. Gözleri zeytin gibi siyahtı. Bu evliliği köyde herkes garip buldu; çünkü Mustafa Dayı çok yakışıklıydı. Yakın akrabaları:

-Mustafa Dayı, gel bu evlilikten vazgeç. Bu yaşta çocuğun olmaz, sonra pişman olursun…

Mustafa Dayı kimseyi dinlemedi, Çapar Eşe’yle evlendi. Genç hanımını çok sevdi. Bu sevgi, kısa zamanda meyvesini verdi. Evliliğin ikinci yıllında sağlıklı, dört okkalık bir oğulları oldu. Çapar Eşe zor bir doğum yapmıştı. Kendisini kırk günde zor toparladı. Köyün bütün kadınları çocuğu görmeye geldiler. Mustafa Dayı’nın keyfine diyecek yoktu, dişi dişine değmiyordu. Oğlunun uzun ömürlü olması dileğiyle kulağına ezan okundu. Durdu ismini koydu. Oğlunun üzerine titriyordu.

Durdu’ya anne sütü yetmiyor, ilave inek sütüyle zor doyuyordu. Karnı doydu mu uykuyu çok seviyor, acıkana kadar uyuyordu. Dört aylıkken sürünmeye başladı.

Mustafa Dayı kaçak tütünü çok içtiğinden nefes darlığı çekiyor, kalbi sıkışıyor, geceleri uyuyamıyordu. Durdu altı ayını doldurmuştu. Köylüler Mustafa Dayı’yı kucaklarında eve getirdiler. Hırıltıyla nefes alıyor, bir şeyler söylemek istiyor ama konuşamıyordu. Yatsı vakti olmuştu. Odada kör bir kandil yanıyor, oturanlar birbirini zor görüyordu. Yaşlılardan biri hafifçe Yasin’i okuyordu. Mustafa Dayı’nın hırıltısı birdenbire kesildi. Gözleri ahşap evin merteklerine bakakaldı. Ruhunu teslim etmişti. Evde bir figan koptu. Çapar Eşe altı aylık Durdu’suyla yapayalnız kalmıştı.

Çapar Eşe yiğit bir kadındı, kendine güveniyordu. Oğlunu büyütüp mürüvvetini görecekti. Öyle de yaptı. Saçını süpürge etti; çapaya gitti, el işçiliği yaptı, en ağır işleri gördü ve oğlunu büyüttü. Oğluna çok düşkündü. Yırtıcı bir atmaca gibi çocuğunu koruyordu. İkinci bir evliliği düşünmedi. Durdu’ya sevgisinden dolayı evlenmedi. Durdu artık annesinin adıyla çağırılmaya başlandı.

Çapar Eşe’nin Durdu, dokuz on yaşlarında ele avuca sığmaz bir çocuk olmuştu. Ava merak sarmıştı. Kuş lastiği ile ava gidiyordu. Köylü çocuklarla yapılan koşularda hep birinci geliyordu. Yavaş yavaş güreşe de ilgi duyuyordu. Yaşça kendinden büyük olan çocukları yıkıyordu. Ayağı o kadar şahbazdı ki karlı bir günde ava gidiyor ve kekliği koşarak avlıyordu. Birecik köyünde ilkokul olmadığından ilkokulu Emirli köyünde okudu. Fakirlikten devam edemedi.

  1. günleri, ayları ayları, yıllar yılları kovaladı. Çapar Eşe’nin Durdu yiğit bir delikanlı oldu. Orta boylu ve çok geniş omuzluydu. Başı vücudunu mükemmel oturmuştu. Simsiyah saçları ve simsiyah gözleriyle annesine; iri burnu ve kocaman kulaklarıyla babasına benziyordu. Dişleri inci gibi bembeyazdı. Esmer tenliydi. Atletik bir vücudu vardı. Pazıları gelişmiş ve çok güçlüydü. Yaklaşık doksan kiloydu. Ormanda odun kestiğinden, orak biçmesinden, bağ kazmasından dolayı vücudunun üst kısmı çok gelişmişti. O kadar güçlüydü ki, iki üç yaşındaki danaları kucağına alır ve yetmiş adım taşırdı. Öküzlerin boynuzlarından tutup, onları yere yıkardı. Yüklü kağnıları yokuştan çıkaramayan öküzlerin yerine kendini koşar ve yokuşu çıkarırdı. On çeliklik buğday çuvallarını tek eliyle kağnıyla yüklerdi. İlkbaharda selvi budamaya, el işçiliğine gider, yere inmeden selviden selviye geçerek bir çok selviyi budardı. Etli yemekleri çok sever, anasının etli dibine yakmasına hiç doymazdı. Meyvelerden en çok üzüm ve karpuzu severdi. O kadar çok yiyordu ki, gözü de karnı da doymuyordu.

Köy güreşlerinde ismini duyurdu. Artık iyi bir pehlivan olmuştu. Yarpuz'da, Elbistan'da, Göksun'da zengin güreşlerine davet edilir oldu. Çapar Eşe oğluyla gurur duyuyordu. Onu askere gitmeden evlendirerek mürüvvetini görmek istiyordu. Bir gün oğluna:

- Oğlum Durdu! Senin mürüvvetini görmek istiyorum. Muhacir Mustafa'nın kızı Hacı Kız benim çok hoşuma gidiyor. Gel sana isteyelim.

Anasının sözleri Durdu'nun da hoşuna gitmişti. Çünkü, kendinin aklından da o kız geçiyordu. Hemen kabul etti. Hacı Kız’la evlendi. Çapar Eşe artık gelin sahibiydi. Sıra torundaydı. O da oldu. Hacı Kız daha ilk yıl nurtopu gibi bir oğlan doğurdu. Çapar Eşc'nin sevincine diyecek yoktu. Çocuğa kocasının adını, Mustafa'yı koydu. Bu ilk torunu beş oğlan (Mustafa, İbrahim, Mehmet, Hamza, İsmail) ve üç kız (Hatice, Zennure ve Emiş) takip etti.

Çapar Ese'nin Durdu yörede ünlü bir pehlivan olmuştu. Yörenin meşhur pehlivanlarından Alâ'yı, Kara"vı Hacı Mehmet’i yendi. Bir köy güreşinde Ala’yı yenince, Alâ'nın hanımı, kocasını eve koymadı, yemek vermedi. Kocasının yıkılması kadını çok üzmüştü. Emirilyas köyünde bir güreş tertip edildi. Çapar Eşe’nin Durdu başpehlivan oldu. Ala’nın hanımı da güreşleri izledi. Eve gitti. Bir hindi pişirdi. Kocasına dedi ki:

Herif, senin güreşle yıkılmana çok üzülmüştüm. Bugün yıkıldığın pehlivanı gördüm. Sıkıntım gitti. Onu eve davet et. Onun için hindi pişirdim. Yesin, ona helâl olsun.

1947 yılının Ekim ayında Maraş belediyesi bir güreş tertip etti. Çapar Eşe'nin Durdu'yu da davet ettiler. Ördek köyünden Çapar Hacı ile birlikle Çapar Eşe'nin Durdu yola çıktı. İkindi vakti Alikayası'nda mola verdiler. Kendileri gibi Maraş'a yaya giden köylüler de aynı yerde dinleniyordu. Bağ bozumu zamanı olduğundan Maraş’a üzüm satmaya giden köylülerden biri kabarcık üzüm satıyordu. Çapar Eşe’nin Durdu çok acıkmıştı. Tarttırdığı on kilo üzümü yanındaki pehlivanlarla birlikte ağızlarına salkım salkım atarak yediler. Yetmedi ikinci defa on kilo üzüm alıp, onu da bitirdiler. Köylü hayretler içinde kalmıştı. Kırk kiloluk üzüm sandığından geriye kalan yirmi kilo üzümü de önlerine koydu. Kırk kilo üzüm bitmişti. Köylü dayanamayıp sordu:

- Siz kimsiniz, ne yaparsınız?

- Hemşehrim, biz YarpuzIuvuz Maraş’a güreşmeve gidiyoruz.

- Yarın güreş meydanına iki sandık üzüm daha getireceğim. Eğer yenerseniz, getirdiğim, üzüm de size helal olsun; yok yenilirseniz yediğiniz üzümün parasını da beraber alırım.

Maraş'a yatsı vakti vardılar.

Maraş’ın eski pehlivanlarından Kara Ali karşıladı. Tuz Hanı’nda misafir etti. İkinci günde Karakurdele Güreş Festivali başladı. Çapar Eşe’nin Durdu’ya kilosu az olduğundan başpehlivanlığa yazmak istemediler. Kara Ali hakem heyetine Durdu’yu anlatıp, yazılmasını sağladı.

Güreş meydanı şehrin merkezinde, Kale’nin güneyindeydi. Mahşeri bir kalabalık toplanmıştı. Yakındaki evlerin damlarında, çatılarında tıklım tıklım insan doluydu. Davulcular yerlerini aldılar. Sırtlarında abalarıyla hakemler meydanda geziyorlardı. Maraş'ın beyleri, paşaları, edeleri, ileri gelenleri oradaydı. Yan taraflarında Adana'nın beyleri, paşaları ve ileri gelenleri vardı. Yaşlı pehlivanlar da kendilerine ayrılan yerde oturuyorlardı. Meydan iğne atsan yere düşmeyecek kadar doluydu. Bunun sebebi, Çukurova’nın meşhur ' pehlivanı Hanifi Zanapalı da güreşecekti. Seyirciler en çok onu merak ediyorlardı. Hiç kimse daha onun sırtını yere getirememişti.

Deste, ayak, başaltı pehlivanlarının güreşleri tamamlandı. Zanapalı meydana çıktı. Uzun boylu, geniş omuzlu, esmer vücutlu bir insan azmanıydı. 140 kilo geldiği söyleniyordu. Cazgır o kadar çok övdü ki, Maraşlıların damarı tuttu. Rahatsız oldular. Adana'dan gelenlerin müthiş alkışları arasında mağrur Zanapalı güreşe başladı. İlk rakibini tutmasıyla birlikle kaldırıp, yere çaldı. Pehlivan bayılmıştı. Adanalıların alkışları daha bir gür ve daha bir tahrik edici olmaya başladı. İkinci güreş de ilki kadar estetik olmasa da rahat geçti. Üçüncü rakibi olan Yarpuzun meşhur Ala’sını da yıkıverdi. Üst üste gelen galibiytiler zaten mağrur olan Zanapalı'yı daha bir mağrurlaştırmıştı. Çapar Eşe'nin Durdu etkilenmişti. Korkudan titriyordu. Kara Ali tarafından soyulup, meydana salınan Durdu’yu göz ucuyla süzen Zanapalı alaylı alaylı gülerek;

- Ey Maraşlılar! Bana hakiki bir pehlivan getirin. Benim çoluk çocukla uğraşacak vaktim yok!..

Seyirciler de Zanapalı'ya hak verdiler. Çünkü Durdu, Zanapalı’nın yanında çocuk gibi kalıyordu. “Yazık şu Yarpuzlu pehlivana! Zanapalı kemiklerini kırar onun, boş yere güreştirmeyin” diye mırıldandılar.

Bunların farkında olan Durdu, bir an evvel güreşin başlamasını istiyordu. Yayılan acıma havası onu da rahatsız ediyordu. Davullar vurdu. Zanapalı peşreve başladı. Durdu sakinleşmişti artık. Meydanın ortasında tokalaştılar. Güreş başladı. Halk nefesini tuttu. Zanapalı iki elini Durdu'nun koltuk artından sokarak havaya kaldırdı. Ayaklarımı yerden kesti. O vaziyetti götürdü. Seyircilerin üzerine doğru fırlatıp, arkasına bakmadan yüzünde alaycı bir gülümseme ile geri döndü. Çapar Eşe'nin Durdu kalkıp yeniden karşısına dikildi Zanapalı'nın. Zurnacı son delikteydi ve davulcular da ne çaldıklarını bilmiyorlardı. Zanapalı yine Durdu'nun üzerine yürüdü. Durdu göz açıp kapayıncaya kadar paçadan dalıverdi. Zanapalı’yı kuş gibi omuzuna aldı, koca vücudu havada balık gibi döndürüp sırt üstü yere çalıverdi. Kendisi de burnu üstüne, Zanapalı'nın üzerine düştü.

Davullar sustu. Zurnanın nefesi kesildi. Herkes donup kalmıştı. Çapar Eşe’nin Durdu’nun burnunun üstü kanıyordu. Zanapalı hemen kalktı. Ama iş işten geçmişti bir kere. Maraşlılar meydana daldılar. Durdu’yu omuzladılar. Kendine ancak gelebilen Zanapalı itiraz ediyordu. Güreş bitmemişti. O yenilmemişti. İtirazlar kâr etmeyince Çapar Eşe'nin Durdu'ya yalvarmaya başladı. Sanki ağlıyordu:

- N'olur gel bir daha güreş tutalım. Yenersen bin lira da ten vereyim!..

Kara Ali böyle bir şeyin olamayacağını söyleyince, öfkelenen Zanapalı saldırıp bir tokat vurdu. Ayırdılar. Zanapalı ağlamaya başladı. Maraşlılar omuzlarından indirmedikleri Çapar Eşe’nin Durdu'yu iki kilometre uzaktaki belediyeye götürdüler. İzzet ikramdabulunup, bin liralık ödülünü verdiler. O zamanlar bin lira büyük paraydı. Parayı sevmeyen Durdu onu arkadaşlarıyla beraber harcadı. Hacı Kız’a sadece bir entarilikbasma düştü.

Çapar Eşe'nin Durdu'nun namı yürüdü. Ama o hiç şımarmadı. Dostluğa, arkadaşlığa çok önem verdi. Hiç öfkelenmedi. Çocuklarına fiske vurduğu görülmedi. Kendisine kötülük yapıldığında küser ve bir daha konuşmazdı. Saf, temiz, imanlı bir pehlivandı. Güreşten ne kazandıysa dostlarıyla yedi.

Kırk bir yaşında güreşi bıraktı. Sekiz çocuğunu çiftçilik, gündelikçilik, orman ameleliği ile büyüttü: ev bark sahibi yaptı. Ömrü boyunca ne doktora gitti, ne de ilaç kullandı. Altmış üç yaşında olmasına rağmen saçında beyaz tel yoktu.

1982 yılının ilk Cuma günü yazıya çıktı. İneğe yedirmek İçin keven sökecekti. Cumayı Kargabük köyünde kıldı. Ördek köyü civarında bir sürü keven söktü. Yorulmuştu. Tabakasını çıkardı, bir sigara sardı. Bir iki nefes çekti. Kalbine sanki bir hançer saplandı. Yere düştü. Sol eliyle göğsünü tuttu. Sol gözü yumuldu. Sağ gözü öylece, açık kaldı. Dili tutuldu. Nefes alamadı. Alnından yüzüne terler aktı. Göz çukurlarına yaşlar doldu. Yanındaki torununun ağlamasını fark etmedi bile. O koca çınar Allah'ın rahmetine kavuşmuştu.

Bugün Afşin'de meclislerde, sohbetlerde ne zaman küvetten, yiğitlikten, çok yemekten söz açılsa Çapar Eşe’nin Durdu anılır hep… Dışardan gelen yabancılar yaşayan meşhur insanlardan evvel Çapar Eşe’nin Durdu ile tanışırlar. Tahayyüllerine saf, kuvvetli, kalender, uyumlu ve çok yemek yiyen kocaman bir adam oturuverir.

Harun Çitil