Ahraz Mustafa, Afşin’in Çağılhan köyünde yaşıyordu. Çiftçilik yapıyor, çoluk çocuğunun geçimini sağlıyordu. Kıraç tarlalarda buğday, arpa, mercimek ekimi yapıyor, geçimini zar zor sağlıyordu.

Anneden doğma ahraz olan Mustafa, çocukluğundan itibaren güreşe merak sardı. Köydeki yaşıtlarıyla güreşiyor, onları hep yeniyordu. Ergenlik ve gençlik döneminde komşu köylerde yapılan güreşlere katılıyor, birincilikler alıyordu.

Köy güreşlerinde ödül, paradan çok koyun, keçi, koç ve düve alıyordu.

Mustafa Pehlivan, evlendikten sonrada güreşe devam etti. Artık yörede tanınan bir pehlivan olmuştu. 1960-1970 yıllarında her sene Afşin’de 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kapsamında güreş festivali yapılırdı. Güreş Festivalinin organizasyonunu Afşin Gençlik ve Spor Kulübü yapardı. Türkiye’nin her tarafından pehlivanlar güreşlere davet edilirdi. Güreş festivaline davet edilen pehlivanlara yolluklar verilirdi. Pehlivanlara kalitelerine göre yolluklar ödenir, ödül verilirdi.

Aynı şekilde milli güreş hakemleri de davet edilirdi. Afşin Güreş festivallerinde, nizami karakucak güreşleri yapılırdı. Anlaşmalı, hileli güreş yapan pehlivanlar anında diskalifiye edilirdi.

Güreş festivalinin iki tane meşhur davulcusu vardı. Bunlar iki kardeşti: Mustafa ve Galip. Bu iki davulcu Afşin Güreş Festivali ile özdeşleşmişti. Güreş devam ederken pehlivanların hamlelerine göre ustaca davulu çalarlardı. Ara sıra kendi aralarında güreş yaparlar, hem davul çalarlar hem de çok güzel oynarlardı. Güreşe davetli gelen ünlü, zengin kişilerin önünde taklalar atarak bahşişlerini alıyorlardı. Afşin halkı da iki davulcuyu çok severdi.

Afşin Güreş Festivali’nin Cazgır Hamit Ağası vardı. Cazgır Hamit Ağa, Osmanlı döneminde Habeşistan’dan Hatay' yerleşen zenci bir ailenin çocuğuydu. Gençliğinde güreştiği, iyi bir pehlivan olduğu söyleniyordu. Hamit Ağa’nın renginden dolayı halk ya “siyah inci” ya da “arap cazgır” derdi. Cazgır Hamit Ağa, Çukurova’daki güreş festivallerine davet edildi. Pehlivanları çocukları gibi severdi. Mütevazi bir insandı. Güreş meydanında, şapkasını başından çıkararak seyircilerin verdiği paralarla geçimini çıkarırdı.

Afşin Güreş Festivali’nin ikinci günüydü. Pazar günü final güreşleri yapılırdı, ağır sıklet güreşçilerinin güreşinden önce güreş ağası açık arttırmayla seçilirdi.

Cazgır Hamit Ağa, güreş meydanına çıktı. Bir işaretiyle davulcuları susturdu. Seyirciler heyecanla ve dikkatle cazgırı dinlemeye başladılar.

Cazgır Hamit Ağa, ağır sıklet güreşçilerini meydana davet etti. Yedi ağır sıklet pehlivan yan yana dizildi. Cazgır, başpehlivan güreşçilerinden Ömer Topuz'un yanına vardı. Yüksek sesle Ömer Topuz’u tanıtmaya başladı.

-Grekoromen Türkiye Şampiyonu,

-1967 97 Kg. Akdeniz Oyunları Şampiyonu,

-1969 Grekoromen Avrupa Üçüncüsü,

-1971 Akdeniz Oyunları Şampiyonu

-1975 Akdeniz Oyunları Cezayir Ağır Sıklet Şampiyonu,

- Salta, tek kol, tek dalma, künye ustası

Seyirciler, Ömer Topuz’u öyle candan alkışladılar ki, meydanda büyük bir uğultu oldu. Sıra diğer pehlivanlara gelince kısa bir tanıtım oldu. Cazgırın Ömer Topuz’u övmesinden ve Ömer Topuz’un başarılarından dolayı diğer pehlivanların psikolojisi bozuldu. Hepsinin yüzünde bir endişe oluştu ama Mustafa Kaya, ahraz olduğu için, Cazgır Hamit Ağa’nın söylediklerini duymadığından hiç etkilenmedi. Bir an önce güreşlerin başlamasını istiyordu.

Ağır sıklet rakiplerini yenen Ömer Topuz ve Mustafa Kaya, final güreşi yapacaktı. Cazgır Hamit Ağa, iki pehlivanın arasına girdi. Cazgırlar, Türk kültüründe sözlü kültür mirasının canlı birer taşıyıcısıdır. “Dualama” denilen şiirsel bir anlatımla güreş seyircilerini coşturdu:

Allah Allah, İllallah,

Muhammedun Resulullah!

Erdene, Erdene

İki yiğit çıktı meydane,

İkisi de birbirinden merdane.

Altta düştüm diye yerinme,

Üste çıktım diye sevinme,

Üste çıkarsan apış,

Altta düşersen yapış,

Hz. Hamza pirimiz,

Yıkılıp yıkılmaktır arınız,

Elbette yıkacaktır; birinizi, biriniz,

Allah Allah, İllallah!

Bu yiğitlere alkışlarla diyelim maşallah!

Vur davulcu Köroğlunu.

İki pehlivan, güreş meydanında peşrev yapıp halkı selamladı. Seyirciler heyecanla pehlivanları alkışladılar.

Halkta bir endişe vardı. Bir tarafa birçok şampiyonlukları olan, herkesçe tanınan büyük bir şampiyon güreşçi Ömer Topuz, diğer tarafta köyden gelmiş, çiftçilikle uğraşan adı sanı duyulmamış Mustafa Kaya vardı. Güreş meydanındaki herkes göre Ömer Topuz karşısında Mustafa Kaya’nın hiç şansı yoktu.

Güreş başlamıştı, iki pehlivan el ense çekerek birbirlerini deniyorlardı. Ömer pehlivanın güveni tamdı. Rakibini fazla önemsemiyordu. Ömer Topuz grekoromen güreşçisi olduğundan belden yukarı güreşi tercih ediyor, hamlelerini ona göre yapıyordu. Ömer pehlivan tek kol, salta denedi ama Mustafa Pehlivan bunları ustaca geçiştirdi.

Ömer Topuz, tek daldı: Mustafa Pehlivanı havaya kaldırdı. Güreş meydanında biraz havada gezdirdi. Seyirciler heyecanla ve Mustafa Pehlivan’a acıma hissi ile güreşi seyrediyorlardı. Ömer Topuz, Mustafa Kaya’yı biraz daha havaya kaldırdı, yere indirirken Mustafa Kaya, Ömer Topuz’a havada çangalı taktı, ayağı yere değer değmez rakibini sırtüstü yere vurdu.

Güreş meydanında önce bir sessizlik oldu. Seyirciler, protokol, hakemler, herkes şaşkınlık içerisindeydi. Güreşin orta hakemi de şaşırdı çünkü böyle bir neticeyi oda beklemiyordu.

Mustafa Kaya ayakta, mutluluğu yüzündeki tebessümden anlaşılıyordu. Afşin halkı da çok mutluydu. Ağır sıklet şampiyonu Afşin’den bir pehlivan olmuştu. Seyirciler alkışlarıyla Mustafa Kaya’nın mutluluğunu alkışlarıyla paylaştılar.

Ömer Topuz, centilmen, mütevazi iyi bir pehlivandı. O da şaşkınlık içindeydi. Kendisini yenen pehlivanın kim olduğunu öğrenmek istiyordu. Seyirciler Mustafa Kaya’yı tebrik için meydana dalmıştı.

Ömer Topuz Mustafa Pehlivana sordu:

-Pehlivan, nerelisin? Hangi kulüpte güreşiyorsun?

Mustafa Pehlivan, Ömer Pehlivanın söylediklerini duymadığından sadece gülümsedi. Durumu anlayan seyircilerden biri Ömer Pehlivana cevap verdi:

-Mustafa Pehlivan, anadan doğma ahrazdır. Senin söylediklerini duyamaz.

Ahraz pehlivan bu şampiyonlukla Afşin halkını mutlu etmişti. Ahraz pehlivan olarak bölgede tanındı.  Ünü bütün bölgede yayıldı. Mütevazı bir hayat yaşadı. Köyünde çiftçiliğe devam etti. Çocuklarının peşinden İstanbul’a gitti. Çok sevdiği Afşin’e bir daha dönmek kısmet olmadı. İstanbul’da amansız bir hastalıktan dolayı vefat etti. Çocukları İstanbul’da yaşadığından İstanbul’a defnedildi.

Allah rahmet eylesin.