Her alanda insanı korumaya alan İslam, ticari hayatta da koruma altına almıştır. Helal yollardan kazanmayı ve helale harcamayı ilke edinmiştir. Kıyamet günü insanın beş şeyin hesabını vermeden ayaklarının yerden dahi kıpırdatılmayacağını söylerken, bu şeylerden ikisinin (malı nereden kazandın ve nereye harcadın) malla ilgili olduğunu belirtmiştir.

            İslam, faizi haram kılarken ticareti helal kılmış. Ticaret helal olmakla birlikte ona da bazı düzenlemeler getirmiştir. Alınıp satılan şeylerin helal olmasını şart koştuğu gibi helal olan şeylerin alınıp satılmasında da tamamen serbest bırakmamıştır. Sadece ticaretin yapılmasını değil, bu ticaretten hem toplumun hem de fertlerin faydalanmasını esas almıştır.

            İslam’ın ticarete getirmiş olduğu ilkelerden birisi de KARABORSACILIĞIN haram kılınmasıdır. Bir malın pahalanması için bekletilmesi ve saklanması anlamına gelen karaborsacılık haram kabul edilmiştir.  Hadis-i şeriflerde piyasayı rahatlatmak, insanların ihtiyaçlarını karşılamak için piyasaya mal süren tüccarlar övülürken fiyatların yükselmesi için karaborsacılık yapanlar lanetlenmiş (İbn Mâce, Ticârât, 12) ve o kimselerin iflasla karşı karşıya kalacakları ifade edilmiştir (İbn Mâce, Ticârât, 6). Yine karaborsacılık yapan kimsenin Allah’tan, Allah’ın da ondan uzaklaştığı şu şekilde ifade edilmiştir: “Bir gıda maddesini depolayan kimse, Allah'tan uzaklaşmıştır. Allah da onu kendisinden uzaklaştırmıştır." (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 33).

            Bir kulun gelebileceği en kötü nokta “Allah’tan uzaklaşmak” tır.  Bir insanın Allah’tan uzaklaşması, Allah’ın da onu kendisinden uzaklaştırması; maddi ve manevi her türlü yardımını ondan kesmesi demektir. Allah’ın yardımından uzaklaşan bir kimsenin de dünyada ve ahirette huzur bulması mümkün değildir.

            Karaborsacılık denince ilk akla gelen gıda maddeleri olsa da satılmaması halka zarar veren her çeşit malın bu kapsama dahil olacağı ifade edilmiştir.

            Karaborsacılık adı konulmamış bir zulümdür. Mal sahibi her ne kadar: “Bu benim kendi malım, istediğim zaman satarım” dese de İslam konuya böyle bakmaz. Hem mal sahibi hem de müşteri açısından bakar. Alınıp satılan mallar da hem satıcının hem de alıcının hakları olduğunu kabul eder. Onun için insanların ihtiyacı varken bir malın piyasadan çekilmesini zulüm olarak görür ve karaborsacılığın her türlüsünü haram sayar.

İslam, insanların zaaf noktalarını kullanarak kazanç elde etmeyi de yasaklamıştır. Tüccar, elindeki mala insanların ihtiyacı olduğunu ve hangi fiyatı söylerse söylesin alacaklarını bilir ve ona göre normal değerinin üzerinde bir fiyat söylerse, bu şekildeki bir kazancı hoş karşılamaz ve elde edilen fazla kazancı helal olarak görmez. İnsanların açlıklarını, kıtlığı fırsata çevirerek kazanç elde etmeye çalışmak Müslümana yakışmayan bir davranıştır. Hatta bu durumlarda Müslüman tüccar daha hassas olmalı ve maddi kazançtan ziyade manevi kazancı ön plana çıkarmalıdır. Böylesi durumlarda dürüst davranan tüccarların Sıddıklar ve şehitlerle beraber olacağı ifade edilmiştir (Tirmizî, Buyu’: 4)

Müslüman yakışan, insanların zor zamanlarını fırsata çevirerek haksız kazanç elde etmek değil, manevi kazancı önceleyerek inancına yakışır şekilde hareket etmektir. Dünya olarak zor bir süreçten geçtiğimiz şu günlerde, Hz. Osman gibi davranabilmektir. Hz. Ebubekir (ra)’nın hilafeti döneminde Medine’de bir kıtlık yaşanır. Hz. Osman da çok zengin ve bir o kadar da cömert bir kimse idi. Bu kıtlık senesinde Hz. Osman’a ait un, hurma ve zeytinyağı yüklü 1000 deve yükü bir kervan Medine’ye doğru yola çıkar. Bunu haber alan Medine’nin zengin tüccarları hemen Hz. Osman’a gelir ve o malları iki katına satın almak isterler. Hz. Osman: “Daha fazla veren var” deyince onlar üç, dört, beş katına kadar çıkarlar. Hz. Osman her defasında: “Daha fazla veren var” dedikçe onlar da miktarı artırırlar. En son öyle bir noktaya gelirler ki: “Ya Osman! Kim bu daha fazla veren? Bizim verdiğimiz bu miktardan daha fazlasını verebilecek tüccarlar kimlermiş?” derler. Hz. Osman da: “Allah. O bire yedi yüz katını veriyor” der ve kervanla gelen bütün malları fakirlere dağıtır. Tüccarların gayesi bu zorluk anını fırsata çevirmek iken Hz. Osman bunu manevi bir kazanç fırsatına çevirir.

Günümüzde piyasa üzerine hakimiyet kurarak halkın rızkı ile oynayan, istedikleri şekilde fiyatları artıran ve oluşturdukları “açlık korkusu” ile haklı sömürmeye çalışan, Müslüman görünümlü kenelere fırsat vermemek lazım. Devlet bunlara gerekli gücünü göstermeli, halk ta bu şekilde fırsatçılık yapan yerlerden asla alışveriş yapmamalıdır. Bunlara karşı her türlü mücadelenin İslamî bir hassasiyet olduğu bilincinde olmalıdır.

Allah’tan uzaklaşan ve Allah’ın da kendisinden uzaklaştırdığı bu kimselerden ve bunlara ait müesseselerden uzak durmak en temel vazifelerimizden birisi olmalıdır.