ARZ-I HÂL, ARAPÇA KÖKENLİ BİR SÖZCÜK OLUP HALİNİ ANLATMA ANLAMINA GELİR. BU KELİMEDEN TÜREYEN ” ARZUHAL’DE HALİ ANLATAN, SÖYLEYEN, YAZAN, BİLDİREN ANLAMLARI TAŞIMAKTADIR.

Arzuhal dilekçe, arzuhalci hali, durumu, vaziyeti, şikâyeti söyleyen, bildiren, yazan kişi demektir. Arzuhalciler, adliye, belediye, Tapu, kaymakamlık, valilik gibi resmi görev yapan binaların köşe başlarında kimi zaman açıkta, kimi zaman bir tahta kulübe içerisinde çalışırlardı.

Arzuhalciler zamanla bürolar açarak tarihi ” ARZUHALCİ” levhalarını kapılarına astılar. “dava vekili ” yetkisi olanlarda vardı, savunmaya girerlerdi. Halk onları selamlamadan geçmezdi. Saygın, sevilen, aranan ve ilgi gören kimselerdi. Davası olanlar, dilekçe ve mektup yazdıracak olanlar, bir anlaşmazlık konusu bulunanlar, devlet kapısında resmi işi olanlar hep onlara danışırlardı. Halkın dileklerini, şikâyetlerini ücret karşılığında dilekçelere dökerlerdi. Arzuhalciler, psikolog, sosyolog ve hal bilimci gibi insanı ve toplumu bütün derinlikleriyle anlayan birer halk bilgeleri idiler. Halkımız arasında ağızdan ağza anlatılan bunlara ait sayısız anı vardır.

Benim doğup büyüdüğüm Afşin İlçemizde, 17 arzuhalci bulunmaktaydı. Arzuhalciler geniş bilgi ve tecrübelerine dayanarak, savcı ve hâkim gibi kendilerine güvenerek konuşurlar ve halkı psikolojik yönden etkileyerek rahatlatırlardı. İlçelerde görev sürelerini doldurarak ayrılan devlet görevlilerinin veda yemeklerinde ve toplantılarında halk adına arzuhalciler söz alırlar, duygusal,hamasî , edebî ve tarihî konuşmalar yaparak gözleri ve gönülleri doldururlardı.Yaşadıkları yörenin halkını çok iyi bilen arzuhalciler giyim kuşamlarına özen gösterirlerdi. Sır tutma, dedikodudan uzak durma, özel bilgileri saklama, öğrendiklerini kötüye kullanmama ve iyi ahlâk sahibi olma vasıfları aranırdı.

Osmanlı İmparatorluğu zamanında 1762 ‘de çıkarılan bir padişah fermanı ile arzuhalcilere ruhsat verilmesi ve meslekleri gereği uymaları gereken kurallara uyup uymadıklarının denetlenmesi sağlanmıştı. 1878 tarihli bir minyatürde ” İstanbul’da bir arzuhalci” çizimi yer almıştır. Ünlü eski mizah dergisi AKBABA’da arzuhalciler yer almıştır. 1865 ‘de çıkarılan bir yasa ile arzuhalcilik sona erdirilmiştir. Ancak hayat şartları bu mesleğin uzun süre kendi halinde devam etmesini zorunlu kılmıştır.Osmanlı döneminde okur yazarlık oranının çok düşük olması nedeniyle halk ile devlet arasında iletişim sağlamak önemli bir görevdi. Arzuhalcilere ruhsat verilmiş olup kanun ve usûl bilmeyenlere arzuhalcilik yetkisi verilmemekteydi. Arzuhalci defterleri tutulmakta ve bu mesleği yapanlar kayıt altına alınarak denetlenmekteydiler. Görevi kötüye kullananlar ağır cezalara çarptırılmaktaydı. Magosa ve Midilli kalelerine sürgüne gönderilen arzuhalciler de olmuştur.

Hukuk fakültelerinin açılması ve avukatlık mesleğinin yasaya bağlanması ile birlikte, bir mahkeme tarafından , ” arzuhalcilerin avukatlık yetkisini kullanamayacağı” karara bağlanmış ve bazı arzuhalcilere ceza verildiği de olmuştur. Zamanla arzuhalciler azalmaya başladı ve uygulamadan kalktı. Arzuhalcilerin değişmez malzemeleri arasında, bir çekmeceli küçük masa, üzerinde bir kaç divit, kamış kalem, biraz kağıt, karbonlu kağıt, eski ahşaptan kitap ve malzeme rafı, el ile yazılan yazıların dağılmasını önlemek üzere biraz kurutma tozu, yanında eski kaplı kanun ve mevzuat ve halk hikâyeleri gibi kitapları bulunurdu. Daha sonra daktilo kullandıkları malzeme arasında yerini aldı. Arzuhalciler, güngörmüş, yaşlı, mevzuat bilgisine sahip, resmi iş ve işlemleri bilen hukuk bilgisine sahip, tecrübeli, halkı tarafından sevilen, dürüst kimselerdi.


Arzuhalcilik mesleği de bu yolları geçerek bugünün gelişen, eğitim, teknoloji ve internet sonucunda kaybolmaya yüz tutmuştur. Yazılan dilekçeleri, vatandaşlar ceplerinde küçük bir torba içerisinde sakladıkları metal üzerine kazılmış isim levhalarını imza yerine basarak işleme götürürlerdi. Toplumda işlerin düzenli yürüyebilmesi için herkes bilgisine, becerisine, yeteneğine ve eğitimine göre bir iş tutmak zorundadır. İnsanlar yaptıkları işlerle de toplumda değer ve saygı görürler. Her şey gün gelir değerini yitirebilir, ancak sanat ve meslek değeri hemen hiç eksilmeyen bir servettir. “Sanat altın bileziktir. Toplumun sosyal ve kültürel yapısı içerisinde zorunlu olarak ortaya çıkan meslekler gereksinmelerden ortaya çıkmış, doğmuş, gelişmiş, yaşamış ve süresini tamamlayınca kaybolmaya başlamıştır. Bunlardan birisi de “ARZUHALCİLİK” mesleğidir.

AFŞİNİ’N ARZUHALCİLERİ

1-Yusuf GÜVEN, 2-Ömer ZOP,3-Durdu GÖREN,4-Yemliha ERTEKİN,5-.Mehmet SOYDAN, 6-Şükrü SALÇA, 7-Mürsel ERTEKİN, 8-İzzettin KARABEKİR9-Yunus DAĞDELEN, 10-Emin KISAKOL, 11-Abdurrahman AVCI, 12-Cuma GÖREN,13-Bekir SALÇA,14-Talip BÜLBÜL, 15-Cumali BOZKURT, 16-Ato Süleyman, 17-Mustafa DURAK

Afşin’imizin bu güzel insanlarından dava vekili olarak Mahkemelere giren Osmanlıca ve Arapça yazı ile Türkçe yazıları bilen Ömer ZOP, Yusuf GÜVEN,      Mehmet SOYDAN. Ato Süleyman, Yemliha ERTEKİN,Durdu GÖREN dava vekili yetkileri olduğundan mahkemelere savunmaya girerlerdi.Binlerce anıları, bilgi ve belgeleri ile toplumda derin izler bırakarak kaybolan ve eski adliye depolarında ve arşivlerinde anıları yaşamaya devam eden arzuhalcilerin, derin hallerini özetleyerek arz etmek ve topluma geçmişin kültürel renklerini anımsatmak heyecanı ve sevgisi ile, yaşamlarını halka hizmet yolunda tüketerek aramızdan ayrılan arzuhalcileri rahmet ve saygı ile anıyor ve selamlıyoruz.(Halil KÖŞ 1930 Doğumlu Afşin Beyceğiz Mahallesi)