Afşin Lisesi adıyla 1973 yılında açılan günümüzdeki Afşin Ashab-ı Kehf Anadolu Lisesinin kurumsal kimliği ile önümüzdeki Ramazan Bayramının ikinci günü lisede öğretmenlik yapan kişileri bir araya getirmek gibi kurumsal bir faaliyet yapacağını duydum. 1980-1988 yılları arasında sekiz yıl Felsefe Grubu Ders öğretmeni olarak görev yaptığım Afşin Lisesinin yönetimini gerçekleştireceği bu etkinlik için kutlar başarılar dilerim. Toplumsal kurumlarımız, mali sorunları yoluna koyduktan, fiziksel yapıyı oluşturduktan ve personel açığını giderdikten sonra doğal olarak bir köklü kurum olma yolundaki kültürel etkinliklere başlaması gerekir. Kurumlarımızın kurumsallık niteliği kazanması, köklü müessese vasfına haiz olmayı hedeflemesi ülkemizin eğitim düzeyinin yükselme trendine girdiği ümidini artırmaktadır. Afşin gibi bir ilçede büyük şehirlerdeki ancak Cumhuriyetten önce açılan köklü liselerinin yapabildiği böyle maliyeti büyük, organizasyonu zor ve programının her türlü eleştiriye açık olması muhtemel olan bu tür bir etkinliği üstlenmek oldukça cesaret isteyen bir iş olduğundan lise yönetimini hem kutlamak hem de destek olmak gerekir. 
1973 yılından itibaren Afşin Lisesinde görev yapıp yöremiz öğretimine bilimsel katkı veren, gençlerin ruhlarının biçimlendirilmesinde eğitimci olarak rol alan hocalarla kurum arasındaki bağı koparmamak ve etkin iletişim sağlamanın yanında işbirliği imkanlarını geliştirmek için onlarla bayramın ikinci günü saat 17'den itibaren lisenin bahçesinde buluşma gerçekleşecektir. Afşin Lisesinde anıları tazelemek, hatıraları yadetmek için düzenlenecek bayramlaşmaya rahmetle andığımız darı bekaya irtihal edenlerin ve sağlık ve afiyet dilediğimiz ağır sağlık sorunlarıyla mücadele edenler dışında tüm hocaların katılmasını özlemle bekliyoruz. 
Medeniyet ile müessese/kurum neredeyse birbirinin mütemmim cüzleri (tamlayanları) dir. Bir ülkede müessese varsa bireyler ne yapacağını, neyi yapmayacağını bilir. Görevini yaptığında, maaş ya da ödül, suç işlediğinde ya da görevini savsakladığında ceza göreceğini bilir. Yöneticinin değişmesiyle yönetim silbaştan yeniden dizayn edilmez. Kurumsallık niteliği olan ve yeni kurulmuş olmayan kurumların yöneticileri, bilgi, birikim ve deneyimlerini kendilerinden sonra gelecek olan yöneticileri kurumun tarihi geçmişi, işlevi, hedefleri, başarılı olunan ve olunmayan faaliyetleri hakkında ya bir brifingle ya da bir detaylı raporla bilgilendirir. 
Şimdiki binasında 1980 yılından itibaren hizmet vermeye başlayan Afşin Lisesi günümüzdeki adıyla Afşin Ashabı Kehf Anadolu Lisesi yaklaşık kırk iki yıldır mezun vermekte, mezun olan öğrencilerimizin birçoğu devletin ve sivil işletmelerin bünyesinde güzide elemanlar olarak görev yapmaktadırlar. Bunların arasında akademisyenlerimiz, bürokratlarımız, işadamlarımız, üst düzey askerlerimiz, Belediye Başkanımız (M. Fatih Güven gibi) ün yapmış sporcularımız ve mezun oldukları Afşin lisesinin öğretmenleri vardır.  
Müessese (kurum) tesis edilmiş, kurulmuş yapı anlamına gelir. Toplumun medeni faaliyetleri bu kurumlar aracılığı ile gerçekleştirilir. Kurum sadece salt fiziksel yapı olmayıp kurumu işleten, amir, memur ve kolluk güçleri de, yani insan unsuru da kurumun olmazsa olmaz öğeleridir. Medeniyet kuran toplumların ilk gerçekleştirdikleri kurumlar, yönetim kurumları, mabedler, pazar yerleri, çarşı ve gedik (dükkan) lerdir.  Yönetim kurumları devletin güç ve iktidarının genişliğine göre yasama, yargı ve yürütme (meclis, bağımsız mahkemeler, hükumet daireleri ve hariçte sınırları korumak için kışlalar, dahilde de asayiş ve huzuru sağlamak için karakollar, mabedlerden de, ibadet mekanları içinde ibadetin yanında din öğretimiyle başlayıp sonra bağımsız eğitim kurumları olan okullar (sıbyan, rüştiye, idadi ve medreseler teşekkül eder. Pazar yerlerinden de ticari kurumlar, tartı ve ayar ölçüleri, tedavüldeki para darphaneleri teşekkül eder. 
Toplumun önemli kurumlarından biri olan günümüzdeki eğitim kurumları İslam Medeniyetinin kurucu müesseselerindendir. Eğitim, önce Peygamberimiz tarafından mescitte dinin emir ve yasaklarını öğretmekle başlamış, cami ve mescitlerin yanında din ve tabiat bilimleri öğretimi yapılmıştır. Abbasilerde ve Endülüs Emevileri'nde Platon'un Akademia (hem bilgi öğretilen hem de bilgi türetilen kurum anlamında) sına benzer köklü medreseler kurulmuştur. Bağdat'ta Nizamiye (1067) ve Mustansırıyye (1233), Şam'da Nuriye, Kahire'de Selahattin Eyubi'nin kurdurduğu medreseler dikkat çekmektedir. 
İslam dünyasında ilk eğitim kurumu, Abbasi Halifelerinden Me'mun (813-833) un Bağdat'ta Darü'l Hikme denilen ilk akademidir. Burası bir kitaplık ve çeviri merkeziydi. Bunu Bevtü'l İlm denilen yeni okullar izledi. İbn Sina, İbn Heysem, Harezmi, Biruni, Tusi, İbn Baytar, İbn Batuta, İbn Haldun yaşadıkları dönemde saygın birer tabiat ve tarih bilginleri olarak din bilginleri gibi yüceltilmekteydi. İslam coğrafyasında Pozitif bilimlere saygıyla bakılması ve bu ilimlerle uğraşanlara saygı duyulması 16. yüzyıl sonuna kadar sürmüştür." (Bkz. Necdet Sakaoğlu, Osmanlı Eğitim Tarihi). 
Bugünkü anlamda ilk üniversitelere Abbâsîler döneminde Bağdat'ta rastlanır. İlk üniversiteyse, Endülüs Emevîleri tarafından Fas'ın Fez şehrinde 859 senesinde kurulan Keyruvan Üniversitesidir. Batıda üniversiteler İslâm medeniyetinin Endülüs Emevî Devleti vasıtasıyla Avrupa'ya girmesiyle başlar. Fez, Kurtuba ve Gırnata Üniversiteleri, batıdaki üniversitelerin kurulmasında örnek teşkil etmişlerdir.  Avrupa kralları ve devlet adamları tedâvi olmak için Kurtuba Üniversitesinin Tıp Fakültesine gelirlerdi. Hattâ 16. Asra kadar dünyanın düz olduğuna inanan Avrupalılar, Giordano Bruno, Galileo ve Kopernik, dünyanın döndüğünü derin ve uzun araştırmalarının sonucunda söyleyince Bruno yakıldı, Galilei yargıçların önünde diz çöktürülerek iddiasından vazgeçmek zorunda bırakıldı, Kopernik de Gök Kürelerinin Dönmesi Üzerine adlı eserini ancak Papaya atfederek yayımlayabildi. 
8-134. asırlar arasında Doğu İslam'ın Ortadoğu, Kuzey Afrika, Hint Kıtası ve Anadolu'yu, Batı İslam'ın da İspanya kanalıyla Avrupa'yı aydınlatmasından sonra talihin kötü oyunu bizim dünyamıza yöneldi. Haçlı Seferleri ve Moğol İstilası Mezhep ve etnik çatışmalarla cevvaliyetini yitiren önce İslam Halifeliği, 17 asırdan sonra da Osmanlı içe kapanma hareketiyle medeniyetimiz Batı karşısında aciz bıraktılar.  Son dört asırdır, Müslüman dünyası ilim ve hikmet meşalesini elinden kaptırıp kültür kulvarından elini, eteğini çekti. Fakat 20. Asrın son çeyreği ve 21. Asrın başlarında dünyada ümit verici bazı şeylerin ortaya çıkması (öncelikle, Batı'nın evrensel olduğunu ileri sürdüğü insanlık idealinin iki büyük savaş sonucunda çözülmesi, metafiziğin, karşısına konulan pozitivizmin alternatifi olamayacağı gerçeği, sonra İslam dünyasının asırlardır içe kapanıp cehalet ve taassup uykusundan uyanması ve ilim ve hikmet arayışına yeniden başlayıp okuma-yazma seferberliği sonucu eğitim düzeyinin artması, uygar denilen batı dünyasını körü kürüne taklit değil de sorgulama evresine gelmesi gibi) durumu değiştirebilir. Çünkü günümüzde toplumun her kesimde okur-yazarlığın tavan yapması, eğitimsizliğin tehdit ve tehlikelerini, eğitimli olmanın da imkan ve fırsatlarını görmeye başlamamız bizim en azından fiziksel aydınlanmamızı gerçekleştirmek üzere olduğumuz izlenimini veriyor. Bu tür değişme ve gelişmeler inşallah bizi ilmin ve hikmetin aydınlığına yeniden taşıyacaktır. Afşin'de öğretmenlik yaptığım yıllarda yöremizin gençlerine gösterdiğim hedef; Gençler Anadolu insanı geri kalmışlık zincirini ancak tahsil kanalıyla kırar", olmuştur.