Torunu, Emekli Maden Mühendisi, Sefer Bardız ile Mithat Berberoğlu'ndan öğrendiğim kadarıyla Sefer Hoca, Kurban Efendi ve Fetahna Hanımın çocuğu olarak 1877 yılında Erzurum'un Şenkaya ilçesi Bardız Köyü'nde doğdu. Dedem, 13 yaşına kadar hafızlığı Erzurum'da bitirmiş. Kendisi ailesinin tahsil yaptırma taraftarı olmadığını bildiğinden gizlice Medrese tahsili için İstanbul'a gitmiş. 26 yaşına kadar ailesinden habersiz Fatih Medresesinde tahsilini sürdürmüş. Bir gün gördüğü rüya üzerine - Rüyasında annesini görür. Onlardan izinsiz, helallik almadan ayrıldığından içinde bir ukde kalmıştır- ailesini bulmak için Erzurum'a gider. Oysaki Sefer Efendinin babası Kurban Efendi, 1900'lü yılların başında, önce Kayseri'ye, oradan da Efsus'un Büget Köyü'ne taşınmışlar. Ailesini Erzurum'da bulamayan Sefer Efendi, onları bulmak için Afşin Büget Köyü'ne gelir. 15 günden sonra tekrar yarım bıraktığı tahsilini tamamlamak isteğine ailesi, özellikle annesi Fetahna Hanım "sütünü haram edeceğini" söyleyerek onun İstanbul'a gitmesine engel olur. İstemediği halde Büget Köyünden Efendi Ağanın kızı Esma ile evlendirilir. Yıllar sonra Büget Camisinde verdiği bir vaazı dinleyen bir Efsus'lu, onun Ulu Camii'ye imam olarak getirilmesine vesile olur. 1914 yılında başladığı Ulu Cami İmamlığı görevi 36 yıllık hizmetten sonra onun ölüm tarihi olan 1950 yılında sona erer. 
Sefer Efendi Doksanüç Muhacirlerindendir. Kendisi Medrese tahsilini Erzurum'da yapmıştır. Arabisi değil de Farisisi güçlüydü. Kur'anı tefsir yaparken Arapça'dan birden bire Farisi lisanına geçiverirdi. Salim Efendinin 1950 yılında ölümü üzerine uzun süre Ulucami imamlığı yapan Sefer Efendi bu göreve atandı ama o istekli değildi, hatta yakınlarına "İnşallah bu görev bana nasip olmaz", dedi ve gerçekten de Sefer Hoca aynı yıl içinde vefat etti. Sefer Efendi Doksanüç Muhacirlerindendir. Erzurum'un Bardız Kasabasıdandır. Kendisi Medrese tahsilini Erzurum'da yapmıştır. Arabisi değil de Farisisi güçlüydü. Kur'anı tefsir yaparken Arapça'dan birden bire Farisi lisanına geçiverirdi. Sefer Efendinin doğum tarihi ve torunu Sefer beyin verdiği bilgiler doğru ise, Mithat Berberoğlu'nun Bardızların Doksanüç Muhacirlerinden olma ihtimali düşüktür. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'na tarihimizde Doksanüç harbi denilmektedir. Hemşerimizin ifadesini, Doksanüç Harbinin madur ettiği ve sonradan yöremiz geldikleri manasında almak gerekir.  
Sefer Bardız Hocanın Vasiyeti
Bu belge, hemşerimiz Mehmet Bardız'ın özel arşivinden Osmanlıca yazılmış bir vasiyetname fotokopisidir. 
Hüvel hayyül baki. 
La ilahe illallah vahdehu la şerikeleh lehülmülk ve lehül hamd ve huve ala külli şeyin kadir. Amentü ve saddaktu. Allahu el emru min kabli ve min ba'd. Bold ifadeler için C.U. İlahiyat Fakültesi Tefsir Öğretim Üyesi Pr. Dr. Talip Özdeş, Hemşeriniz, el hükmü lillah anlamında kullanmış olabilir, diye yorumladı. Duayı da "O, hayat sahibidir. Tek başına Allah'tan başka ilah yoktur. Hamd onadır, onun her şeye gücü yeter. İman ettim ve doğruladım. Hüküm benden önce ve sonra Allah'a aittir", diye tercüme etti. Osmanlıca yazılan vasiyeti de Mantık Asistanı Dr. Hüseyin Çaldak Hoca günümüz Türkçesine aktardı. 
21 Ağustos 1950
Tavzih ve beyan-ı vasiyetim yüz notadır.
Nota :            fıtra      
30                   60   oruç kefareti
 5                    10   yemin kefareti
20                          yıkayan ve kabre koyanlara 
25                    50  beş vakit namaz 
80                    Toplam
20 kefen ve sairelere
……… 6 lira çamaşırlık ve odun parasıdır. 24 de acizanem teberru ediyorum. Uygun yerlere sarf ediniz. Yüz lira da yukarıda yazılan vasiyetime sarf ediniz. Fukara ve meskenlere veriniz. Nisaba malik olanlara (zekat düşmeyenler) vermeyiniz. Bunlardan artan on kağıt (banknot) bu kışlık nafaka olsun. Muhammed ve kızlar bundan pay almasınlar. Bunlardan feragat edip camii şerifte mevlidi şerif okutunuz. Ve esvaplarımı fıtra niyetiyle fakirlere namaz borcuma veriniz. Dikiş makinesini vesaire aileme mihir borcuma verdim, tecavüz etmesinler. 
Vasiyet eden aklı başında iken yapmıştır. Tecavüz eden olursa Allah katında mesuldür. Sefer Bardız. Şahitler: Kazım Efendi (Gök), Oğlu Muhammed Bardız ve Müezzin Süllü Hacı Muhammed Efendi. 
5. Alimpınar'lı Müftü Salim (Kaynak) Efendi
Yeğenlerinden Fevzi Kaynak, hemşerilerimizden Ömer Tekin, torunlarından Nazım ve Salim Kaynak'tan aldığın bilgilere göre, Afşin'li Hocaların önde gelenlerinden biri ve adını sülalesine verilmesine neden olan Kaynaklardan Salim Efendiydi. Salim Hoca'nın yöremizde tanınmasıyla Kaynaklar diye bilinen sülaleye, artık Müftüler de denilmeye başlandı. 
1881 yılında Afşin/Birecik Köyünde doğdu. Babasının ismi Durmuş Hasan, Annesinin ismi ise Ümmühani'dir. Elbistan, Ayıntap ve Konya Medreselerinde muhtelif müderrislerden Tahsili Umumu Din ve Funun (Genel Din ve Bilim Öğrenimi) ve Konyalı Vehbi Efendiden icazetname almıştır. 1331/1915'de Haruniye Nahiyesi Müderrisliğine, 1919'da da Adana/Bahçe Müftülüğüne atanmıştır. Bahçe'de Müftüler sülalesinin kızıyla evlenmiştir. 1921'de de Elbistan Müftülüğüne vekâleten görevlendirilince, kayınpederi iki atla Salim Efendiyi ve kızını Elbistan'a göndermiştir. 1923'te de Efsus Müderrisliğine atanmıştır. O dönemlerde Diyanet Teşkilatında Nahiye ve Kazalarda dini bilgileriyle halkı aydınlatan din görevlilerine müderris ismi verilirdi. 
Bu görevi öldüğü tarih olan 1942'ye kadar da Efsus'ta sürdürmüştür. 'Salim Efendi çok bilgili, tatlı dilli ve çekici konuşması vardı. 1941'de Afşin'li gençler askere gönderilirken, Salim Efendinin çok güzel bir konuşmasıyla uğurlanmıştı. Torunu Eczacı Salim Kaynak, dedesinin Atatürk tarafından I. Meclis'e mebus olmasını istediğini ancak onun bu görevi nazikçe kabul etmediğini söyledi. Ancak biraderi Yargıtay Hakimi Nazım Kaynak tarafından bu bilgi teyit edilmedi. "Biraderim Eczacı Salim Beyin ileri sürdüğü, 'dedem Salim Efendiye Atatürk'ün I. Meclise mebus olması teklifi hakkında büyüklerimden bir şey işitmedim. Afşin/Emirli Köyü'nün Birecik mezrasının adı dedemin bu köyde doğmuş alim ve fazıl bir kişi olması nedeniyle Alimpınarı olarak değiştirilmiştir. Bizim soyumuzun Horasan'dan gelen Emir Hasan'a dayandığı aile büyüklerimiz tarafından anlatılırdı. Müftü Mehmet Salim Efendinin soyundan gelen aileye Afşin'de 'Müftüler' denir. Hemşerimiz Müftü Salim Efendinin çocuklarının tümü orta, ikinci kuşak (torunları) tan pek çoğu yüksek tahsil yapmışlar, hatta ülkemiz bürokrasisinde, ordusunda ve üniversitesinde önemli görevlere gelmişlerdir. Nazım Kaynak, Emekli Yargıtay Başkanı; Pr. Dr. Süleyman Kaynak (Göz Mütehassısı), Yaşar Kaynak (Albay), Salim Kaynak (Eczacı).
6. Menzolu Ahmet Efendi
Hemşerilerimizden 1926 Afşin doğ. Hasan Kılıç, Yeğeni 1930 doğ. Ahmet Ceviz ve torunu 1936 doğ. Ziya Ağır; Kızı, 1927 Afşin doğ.  Gülsüm Gedik, oğlu 1943 Afşin doğ., Zeki Ağır'dan aldıüım bilgilere göre, hemşerimiz Menzolu Ahmet Efendi 1888 yılında Hacı Ömer Efendi ve Gülsüm Hanımın çocuğu olarak doğar. İlk tahsilini 1900'lü yılların başında, Arıstıl'da imamlık yapan Afşin'li Çırağılların Hafız Mustafa Efendinin babası Ömer Hafızda yapmıştır. Küçük yaşta babasını 12-13 yaşlarında anasının vefatından sonra Efsus'lu İncelerin Ali Ağanın vasıtası ile yöredeki okumaya meraklı Deveboynu Köyünden Hacı Mehmet, Korkmaz Köyünden Abdullah, Kerevin Köyünden İsak, Elbistan'dan Reşit, Bedir ve Karcıoğlu Bektaş ve kendisi olmak üzere bir grup olarak tahsil yapmak için önce Antep'e gitmişler. Menzolu'nun bu arkadaşı ileride Elbistan'ın müftüsü olacaktır. Ancak trajik bir olay sonucu vefat edecektir. Bu hocanın tahminen 1960-1961 Ağustos'unda Malatya'ya giderken Darıca'da yediği üzüm tanelerinin içinde bir arının boğazını sokması onun ölümüne neden olmuştur. Malatya'ya doktora götürdükleri zaman, doktor durumu anlayıp "bir karış hortum bulup boğazına salamadınız mı" diye yakınlarına kızmış. Daha sonra Menzolu Ahmet Efendi, Konya'da on yıl din bilimleri tahsili yapmıştır. Fakat feraiz (miras hukuku) konularındaki eksikliğini görerek Konya'ya tekrar dönüp medrese üstü tahsil yapmağa başlamıştır. 
Hemşerimizin medrese üstü tahsil dediği Osmanlı Medrese Sisteminde İhtisas Eğitimidir. "Osmanlı medreselerinde teşkilâtlanma: Osmanlı medreseleri, teşkilâtlanmada kendinden önceki İslâm medreselerinde olduğu gibi gaye ve gördüğü hizmetler bakımından birbirinden farklı özellikler göstermiş olsalar bile, esasta umumî ve ihtisas medreseleri olarak ikiye ayrılır. Umûmî Medreseler, genel olarak kadı, müderris ve müftü yetiştirmek maksadıyla kurulmuşlardır. İhtisas medresesi ise, doğrudan doğruya ayrıca ihtisası gerektiren din ilimlerinden birini, yahut da fen ilimlerinden birini hedef alan ve o ilmin tahsiline mahsus metotla öğretim faaliyetinde bulunan medreselerdir. İhtisas medreseleri de kendi aralarında üç gruba ayrılırdı: 1. Dârülhadîsler. 2. Tıp medreseleri (Dar'ut Tıb ya da Dârüşşifâlar). 3. Dârülkurrâlar'dır.
Toplam 17 yıllık tahsilden sonra Arıstıl'a döner. Amcasının kızı Eşe (Ayşe) hanımla evlendirilir. Diyanette görev teklif edildiği halde kendisi serbestçe fetva veremeyeceği düşüncesiyle kabul etmez. Kendi köyündeki istemez hemşerilerinin şikayetleri sonucunda önce Elbistan Ağır Ceza Mahkemesine 1944 yılında ilçe olduktan sonra da Afşin Adliyesine sıs sık şikayet edilir. Menzolu Ahmet Efendi mazbut bir alim kişiliğe sahip olması nedeniyle, verdiği fetvalarda tırsma ve esneme belirtisi göstermeyerek, inandığı doğruların, dinin ve diyanetin savunucusu olmuştur. Günahkâr olurum, gönlümle çelişen fetvalar verip fiiller işlerim diye resmi görevden kaçınmış, kıt kanaat de olsa çiftçilik yaparak üç hanım ve 14 çocuğa bakmak durumunda kalmıştır. 1953 yılında kendi köyünde vefat etmiştir. Menzolu Ahmet Efendinin elyazması Sure Tefsiri C. Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Durmuş Aslan tarafından günümüz Türkçesi'ne aktarılıp Sure tefsiri adıyla bir cilt olarak basılmıştır. Onun Diyanet İşleri başkanlığı ile yazışmalarını konu alan fıkıhla ilgili bir kitabı da oğlu Mali Müşavir Zeki Ağır tarafından gün yüzüne çıkarılacaktır. Yine Onun Busurî'nin Kaside-i Bürdesini Arapça'dan Osmanlı Türkçesi'ne aktardığı metin Necmeddin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arş. Görevlisi Feyza Demir tarafından günümüz Türkçe'sine aktarılmış olup bu da kitaplaşmayı beklemektedir.