Geçmişteki mutlu bir hadiseyi hatırlamak ya da vatana duyulan özlem anlamına gelen nostalji yerine biz mazi (geçmiş) özlemi deyimini kullanabiliriz. Afşin'in yakın geçmişinde çarşıda yaşanan Yahya Kemal'in "geçmiş zaman olur ki, hayali cihan değer" dediği türden unutulması imkansız ilginç olaylar ve durumlar yaşanmıştır. Bunları Afşin'de Çarşı Esnafı başlığı ile analım. 
Afşin'in çok şirin ve canlı bir çarşısı vardı. Cuma günü ilçenin Pazar'ı olduğu için çarşı çok kalabalık olurdu. Ticari hareketlilik yöre insanlarını birbiriyle kaynaştırır, kadim dostluklar çarşıdaki alışverişler sonucu kurulurdu. Kimin sözünün eri, kimin dalgacı ve üçkağıtçı tip olduğu ortaya çıkardı. İkinci tiplere esnaf veresiye mal vermek istemez, hanımı kişilikliyse, "yenge gelsin o zaman veririm", denilirdi. Ancak bu ticari kalabalığın ve hareketliliğin dezavantajı da vardı. Şöyle ki, birbirleriyle kan davalı köylüler hasımlarını bu kalabalık içinde vurup hemen adliyeye teslim olurlardı. Çünkü köyde adam vurmak, yaralamak can güvenliği açısında riskliydi. Çarşı esnafının arasında candan ve dayanışmacı bir ilişki yaşanırdı. Bankayla pek irtibatlı olmadıkları için borçlarını ve senetlerini ödemede birbirlerine yardımcı olurlardı (Ömer Özsoy, 1922 Afşin d.) 
Afşin'in şirin çarşısıyla özdeşleşen "Şadırvanın yapılmazdan (1926-1937) önce yerinde bedesten denilen tek katlı karşılıklı dükkânların bulunduğu üzeri tahtalarla örtülü kapalı bir çarşı vardı. Bir de Büyük Han denilen Köşker Çarşısı vardı. Ayrıca Bedesten'in dışında Demirci dükkânları da vardı. Babamın -Süllü İbrahim'in- dükkânı büyük handaydı" (Mehmet Demir,1923 d.) Efsus'un (1930-1940) arasında hatırlayabildiğim çarşısında (Bedesten), Müezzin Sadık Ali'nin, Gövahmetlerin Kazım Gök'ün, Pafkörüklerin Bayramın (Fırıncı İsmail Ertekin'in babası), Kulaksız Bekir Çavuş'un, Çapıtbaş'ın Hüseyin Efendinin, Darendeli Dişçi Mehmet Ali Çekici'nin, Cevlanlı Hacı Hüseyin'in,   Demicialilerden Mehmet Sönmez'in, Kanlı Ali'nin Velinin, Fini Memed'in ve Hacıkel İbrahim'in ve Hacıkel Hacıhasan'ın dükkânları vardı. (Mehmet Bardız, 1922 Afşin d). 
Afşin'in hafif yokuşlu çarşısı 1943'te dönemin belediye reisi Cevlanlıoğlu İbrahim Efendi tarafından açılmazdan 1940-1960 yılları arasında Afşin çarşısının dikkati çeken manifaturacıları vardı. Hakkı Efendinin oğlu Ahmet Seven (Obun kallesi (eskinin para ve kıymetli evrak kasası) nde her zaman yüklü miktarda banknot bulunurdu. Ziraat Bankasının Müdürü esnafa ödeme yapacağımız zaman her zaman kasada para olmadığı için beni Ahmet Seven'e gönderir, akşama iade etmek üzere para ödünç alırdık. Emekli Banka Memuru Abdurrahman Özdemir) in, Tahsildaroğlu Mehmet Efendi'nin, Hacıkel Vahab'ın, Murtaza'nın Hüseyin'in ve Hacıosman Yıldırım'ın, Mehmet Emin Coşkun'un, Taşkalelerin Mehmet Efendi nin, Kurtdemirci Hanifinin, Kara Nuri ve Gemiter'li Ömer Osman Biner'in dükkânları düğün yapan yöre insanının uğrak yerleriydi (İsmail yanar).
Afşin, terzilik sanatında da yörede isim yapmış terzi ustalarına sahip bir ilçeydi. Hemşerimiz Hasan Reşit Tankut'un da belirttiği gibi kırklı yıllardan sonra genel anlamda savaş yorgunluğunu üzerinden yavaş yavaş atan ülkemiz insanlarının hali vakti yerinde aileler oluşturmaları, özel anlamda ilçemizde de bir maddi iyileşme, kısmi varlık ve sermaye birikimini sağlanmıştır. Bu bağlamda Afşin'liler de yemesini ve giymesini artık öğrenir olmuş, kendine, kılığına, üstüne başına bakar hale gelmiştir. Bu durumdan en çok yararlanan kesim elbette terzi esnafı olmuş, hazır giyimin, konfeksiyonun yaygınlaşmadığı o dönemde elbise dikim ve tamir işi tümüyle terzi esnafınca yapılmıştır. Bu da terzilik sanatının yaygınlaşmasına ve kalitenin artmasına neden olmuştur. Yine Afşin'de sağlam el-işçiliği ile yapılan kalıplarla biçilen elbiselik kumaşlardan terzi ustalarının ve kalfalarının elinde insanları şık ve temiz biçimde giydiren elbiseler dikilmiştir.  1935-1965 yılları arasında Afşin'in terzi esnafı; Cemil Zop, Kazım Tan usta Ankara'da Atatürk'ün terzisi olmuştur. Ali Arıkan, Mehmet Gündoğar, Dervişlerin Mahmut Ergin, büyük biraderim Mehmet Yanar ve ben, yine Ahmet Demir adını hatırlayabildiğim terzi ustalarıydı (Mehmet Arıkan). Afşin'in ilk kadın terzisinin Şakir Açıkgöz'ün Beyrut'lu hanımı Zeynep Hatundur. Daha sonra rahmetli annem Nazife (Arıkan) Afşin'de bu işi yapmıştır. Ellili yıllardan sonra da Hatın Peköz'ün kadın terziliği yaptığı görülüyor. 
Afşin'de Demirci ustalarından, Hacıalilerin Mahmut ve Hasan Gören, Ali ve Abdullah Kurtdemirci'yi hatırlıyorum(Ömer Özsoy) Kavas Ali (Erdoğan) ve oğulları Hasan ve İsmail ustalar da demircilik yaparlardı. Sonraları, Kosçuoğlu Ömer Gönen ve Bekir ustalar, Kâtiplerin Ahmet usta ve oğulları Mehmet, Mevlüt ve Ömer (Yazgan) ustalar, Gövibrahim ve kardeşi Ali ustalar, Afşin'in hatırlayabildiğim demirci ustalarıydı (İsmail Yanar, 1924, Afşin d.) 
Sobacı Abdullah (İşbilir), Fındığın Memet (Güzel) de soba yapardı. Daha sonraları soba yapım işini sobacı Seyit Polat usta yapmaya başladı, onun yaptığı sobalar Afşin'de göçmen sobası diye bilinen sobalardandı (İsmail yanar). Göçmen sobasını Afşin'e tanıtanlar 1950 yılında Afşin'e gelip bir ya da iki yıl kalan Bulgar göçmenleridir. Bunlardan bir aile de Gedik sokağında Karaahmetoğlu Mevlüt'ün evinde oturmuştu. Afşin'i benimsemeyip gittiler (Yemliha Doruk, 1939 Afşin d.) Göçmen Sobası Afşin'e geldiğinde birini Çakır Hocası, birini de ben almıştım. 1950 yıllarında. Karaahmetoğlu Ali'nin evinde bir Bulgar Göçmen ailesi oturdu (Hasan Kılıç, 1926 Afşin d.)  
Afşin'in Köşker Esnafı olarak, İsa Zop, Mehmet Sönmez, Demirciaililerden Mehmet ve Ahmet Usta, Galp Osman (İşbilir) ustaları hatırlıyorum. Afşin'in ünlü Köşker çarşısında tabanı kamyon lastiğinden ve üstü de Afşin sahtiyeninden yapılan çok kaliteli filar ve yemeniler dikilirdi. Yine köşker ustaların diktiği, ancak varlıklı kişilerce giyilebilen yumuşak ve dayanıklı deriden yapılan mestler Afşin dışına bile gönderilirdi (Ömer Özsoy-İsmail Yanar). 
Afşin'in ünlü berber ustaları da vardı. Bunlar, Fuat Güzel (Usta) ve Mustafa Güneş ustaydı (İsmail Yanar).  
Ekmekçi (Fırıncı) Mustafa Güneş kardeşi Yusuf Güneş, Mehmet Güneş,  Kâmil Alkan da ilçemizin fırıncı esnafı olan hemşerilerimizdi (İsmail yanar). 
Afşin bıçakları yörede ünlendiğinden Afşin'in Sustalı bıçağı taşımak lüks eşya cinsinden sayıldığı için ona sahip olmak gençler ve yetişkinler için bir ayrıcalık kabul edilirdi. Afşin Sustalıları Maraş civarında bile tanınırdı. Şakşakıların Ahmet Usta, "Katiplerin Mahmut Yazgan Zıbalilerin Ahmet Duran Yaşar, Memişlerin Mehmet ve Nuri ünlü bıçak ustalarındandı (Mithat Berberoğlu, 1923 Afşin d.)"
Marangozlukta ise Topal Salman (Tatlı) ın ustalığına ve işinin sağlamlığına diyecek yoktu. Evlerin odalarında duvar üzerine yaptığı sini ya da tepsilerin dizildiği çirtikli rafları öyle sağlam yapardı ki, insan asılsa bile sökemezdi. Sonra sandık ve yatak/yorganların konulduğu alt kısmı dolaplı yüklüklerde yaptığı ahşap süs işlemelerin harika bir görüntüsü vardı. Salman Ustanın ahşap işçiliğine ilişkin maharetlerinden biri de kerevit (sedir) ve bunun bir köşesine yaptığı çaa tabir edilen ve kullanıldıktan sonra kapakla kapatılarak kerevite ilave edilen duşa/kabinlerdi. Sonra iki katlı evlere yaptığı avlu ve dam süllümleri adeta ömürlüktü. Yine ahşap evlere süslü kapaklı gömme duvar dolapları yapardı. "Topal Salman (Tatlı) ustayla Afşin'de 1945-1958 yılları arasında marangozluk yaptık. Marangozluk günlerimde en hoşlandığım iş, Aşağı Camiinin suyu üzerinde 'Ebcit Kapma ya da Atma' işiydi. Eskiden öküz arabalarının, yani kağnıların tekerinin çeperine dayanıklı olsun diye çember geçirilirdi. Bir demir parçası, demirci dükkânlarında en az iki-buçuk metre uzunluğunda ince şerit haline getirilir, uçları tekerlere girecek genişlikte birbirine kaynatılır ve tekere geçirilirdi. Tekerleri Aşağı Caminin suyu üzerinde tekerleğin çevresinde tezek ve odunlarla ateş yakıp demiri nal gibi kızartırdık. Teker yanmaya başladığında tenekeyle su döküp söndürürdük. Kızararak genişleyen demir halka, tekeri kendine uyarlar, soğuduğunda da sıkıca otururdu. Bir gün çarşıda bir çetenli kağnı tutuşmuştu da yanan tekerlerine biz ebcit katmıştık (Hacı Mehmet Görür, 1929 doğ.)
"Ebcit Kapma yeri çarşının caddesi açılmazdan önce Dedebaba Türbesinin önündeki Sığır Areği (toplanma yeri) idi (Mithat Berberoğlu, 1927 doğ.)." 
Afşin'de Marangozluk 1950 ve 1960'lı yıllarda sonra yaygınlaştı. Marangoz ustalarından biri de Hacı Mehmet Görür'dür (İsmail Yanar). "Rahmi Aksakal, İsmail Gönen, Hacı Durdu Çitil ve İsmet Açıkgöz ve Kuşka Duran da benim çırağım oldu (Hacı Mehmet Görür)." Afşin'de kış kışlığını, yaz yazlığını bilecek, her iki mevsim de hakkını vermezse hayra yorulmaz. Bu bağlamda hemşerimiz H. Mehmet Görür, Afşin'de Zemheri'de yağmurun yağması, kan yağması gibi kötü görülür, demektedir. 
Afşin'de o yıllarda ticaret ve esnaflık geleneksel türde sürdüğünden, bakkal dükkânlarında yalnızca gıda maddeleri satılmazdı, ilçede eczane olmadığı müşteri eli boş dönmesin diye, her çeşit malın içinde, halk ilaçları diye bilinen harcıalem malzemeler, baharat çeşitleri de bulunurdu. Rahmetli babamın dükkânı da bunlardan biriydi. "Boğazımda bir beze oluştu, bir türlü inmeyince tarif üzere babandan karasakız alıp erittim ve yumurta akıyla karıştırıp bezenin üzerine yatarken bağladım. Sabahleyin bezenin içindeki iltihap boşandı ve rahatladım. Rahmetli baban terazisine çok titizdi. O tartısında kâr ve kazançtan çok, müşterinin hakkının geçmemesi için terazisinin dengeye getirmek isterdi. Terazinin bir gözüne, sattığı şeyin altına kâğıt parçası koyarsa, gram koyduğu kefeye de o büyüklükte kâğıt parçası koyup öyle tartardı (İzzet Açıkgöz, 1927 Afşin d.). 
1970'li yıllarda ilçenin kırtasiye ihtiyacı Halil Ongun, Sadık Aksakal ve Hüseyin Yaşar'ın dükkânlarından sağlanırdı. Dükkanıyla değil de eski ve köhne kallesiyle ünlenen Fini Memed Amca, Yazları dondurmacılık kışları da tatlıcılık yapan (Cin) Hüseyin Amca, büyük bir mutlulukla 2.5 ya da 5 kuruşluk aldığımız ve önlüğümüzün ya da pantolonumuzun cebinin birine -çünkü diğerinde ev imalatı kuru üzümümüz vardır- doldurup yediğimiz kırık leblebiyi Ulu Cami'nin karşısında merdiven altındaki küçücük dükkanında satan Leblebici Ali Amca hafızalardan silinecek esnaflar değildi. Afşin'in ilk araba tamircisi, yaptığı pırpır uçağa motosiklet motoru monte ederek uçan ve düşerek yaralanan Mekselina Çakmaktı. Daha sonra da bu işi Gallembis İsmet Usta yaptı.