(15 NİSAN 1277) Sultan Baybarsın Efsus Huni’de (Afşin- Arıtaş Ovasında) Moğolları Yenmesi


1250 yılında Mısır’da bir Türk devleti kuran Memluklular, Anadolu’yu işgal eden Moğollar ve onların işbirlikçisi Ermenilere karşı seferler düzenlediler. Bu seferler sırasında Afşin-Elbistan-Göksun çatışma alanı içinde kalmıştı.1277 yılında Moğol ve Ermeni kuvvetlerini Afşin’in Huni (Arıtaş) ovasında ağır bir yenilgiye uğratan Memluk Sultanı Baybars Kayseri’ye kadar ilerlemesine rağmen tekrar Suriye’ye dönmüştür. Memlük Sultanı Baybars Moğollarla Hunu ovasında savaşmış 15 Nisan 1277 de Moğol ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Savaş meydanında yaklaşık 7000 Moğol askeri öldürülmüştür. Bu savaşa katılan Moğol komutanlarından başta Tudaun ve Toku olmak üzere birçokları öldürülmüş ve bir kısmı da esir edilmiştir. Sultan Baybars, Hunu’dan 16 Nisan tarihinde ayrılarak Kayseri’ye doğru hareket etmiştir. Yaklaşık bir hafta sonra dönüşte, yine Hunu'ya uğramış ve savaş meydanını dolaşmıştır. Moğol Hükümdarlarından Abaka Han Hunu ovasına kadar gelerek savaş meydanındaki Moğolların ölülerini görünce hiddetlenerek binlerce insanın öldürülmesini emretmiştir. Öldürülenlerin sayısı 200 bin kişiyi bulmaktaydı. Bazı rivayetlere göre de Elbistan’dan Kayseri’ye oradan Erzurum’a kadar çiftçi, asker ve ahaliden 500 bin kişi öldürülmüştü.
HUNU KELİMESİ HAN KAN KAAN KELİMELERİNDEN TÜREMİŞ OLUP FARSÇA KÖKENLİDİR. Ünlü tarihçi Faruk Sümer, bu savaşın orijinal öyküsünün anlatıldığı İbn Abdüz- Zahir’in notlarını Kalkaşandi’nin Kitabu Subhu’l- Aşa adlı eserinden alarak Yabanlu Pazarı kitabında hem Arapçasını aynen yayınlamış hem de Türkçe’ye evirmiştir.(Bkz. Yabanlu Pazarı ,s.107-132).İbn Abdüz- Zahir, Sultan Baybars'ın Anadolu seferine katılmış ve bu savaşın kaydını tutmuş tarihçisiydi.Öte yandan Hunu kasabası bu kitapta tespit edilen pazar yerinin (Bugünkü Pazarören) doğu kervan yollarından birinin üzerinde bulunmaktaydı. 1298’de Memluklular Maraş bölgesini fethettiler, bir süre sonra da Göksun’u aldılar. Bölgeye Türkmenler yerleştirildi. Göksun kışın Maraş’tan Antakya’ya doğru uzanan Amik ovasında kışlayan ve yazın Göksun yaylalarına çıkan Türkmenlerin yurdu haline geldi. Memluk ordusu Kilikya’ya girdiğinde burayı terk eden ve Elbistan ve Göksun taraflarına giden I.Hetum, daha sonra Akantz manastırının olduğu dağlık bölgeye gelmiş ve Memluk ordusunun bölgeyi terk etmesini beklemeye başlamıştı. O, Memlukların ülkelerine dönmelerinden sonra ileri gelen Ermeni baronlarıyla toplantılar yaparak esir kurtarma yolları aramaya başladı. Aynı zamanda uğranılan hezimetten dolayı Ermeniler arasında büyük bir üzüntü vardı. Başta I.Hetum’un bir oğlu ve kardeşi olmak üzere birçok Ermeni ileri geleni öldürülmüş, bölgedeki on iki Ermeni baronluğu ortadan kaldırılmış ve 40.000 Ermeni tutsak alınarak Suriye ve Mısır’a doğru götürülmüştü. Memluk Sultanı Baybars Moğollarla Afşin’in Hunu(Arıtaş) ovasında savaşmış 15 Nisan 1277 de Moğol ordusunu ağır bir yenilgiye uğratmıştır. Savaş meydanında yaklaşık 7000 Moğol askeri öldürülmüştür. Bu savaşa katılan Moğol komutanlarından başta Tudaun ve Toku olmak üzere birçokları öldürülmüş ve bir kısmı da esir edilmiştir. Sultan Baybars, Hunu dan 16 Nisan tarihinde ayrılarak Kayseri; ye doğru hareket etmiştir. Yaklaşık bir hafta sonra dönüşte, yine Hunu'ya uğramış ve savaş meydanını dolaşmıştır. Moğol Hükümdarlarından Abaka Han Hunu ovasına kadar gelerek savaş meydanındaki Moğolların ölülerini görünce ve hiddetlenerek binlerce insanın öldürülmesini emretmiştir. Meşhur Vakanüvisçilerden Kadı Muhyiddin bin Abdüzzair, Memluk Sultanı Sultan Baybars’ın muzafferiyetiyle, Moğol Kumandanları Tuko ve Tedavun Noyanlar başta olmak üzere bütün Moğol ordusunun yenilgiye uğradığını haber alan Abaka Han, Baybars’ı yakalamak için İran’dan hareketle Hunuya vasıl olmuştur. Fakat o sırada Baybars’ın Suriye’ye geçmiş olması nedeniyle maksadına erişememiştir. Abaka Han bu ovada öldürülen Moğolların çokluğunu görünce teessüründen ağlamış ve Baybars’tan alamadığı öcünü yerli halktan Efsuslulardan (Afşinlilerden) çıkarmış şehri yerle bir etmiştir. Bu vakadan sonra Anadolu’nun idaresi, Moğol valilerinin eline geçmiştir. Tahminen 30 sene kadar süren bu valiler devrinde Afşin-Efsus havalisinin ahvali umumiyetle bilinmemektedir. Tarihçilerin ifadelerine göre burasını bu devirde büyük bir asayişsizlik içinde kaldığını ve birbirlerine rakip olan boy ve oymaklara mücadele sahası olduğu sanılmaktadır. Nitekim Moğolların tam bir hâkimiyet kuramadıkları bu bölgeyi Taraklı oymağı Beyi Halil Bey 1336 yılında ele geçirerek bir beylik kurmuşsa da. Ertesi sene Dülkadiroğlu Karaca Bey onu bu bölgeden çıkararak yeni bir beylik kurmağa muvakkak olmuştur. Bilahare Mısırlıların eline geçen Efsus-Afşin Bölgesi nihayet 2 Ağustos 1399 tarihinde Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid tarafından işgal edilerek yönetimi Dülkadir oğlu Nasrüddün Mehmet Beye verilmiştir. Uzun bir müddet Dülkadir oğullarının idaresi altında kalan bu bölge 1471 ‘de Şahsuver Beyin Mısır orduna mağlup olması üzerine Yeş beyin kuvvetleri tarafından işgal edilerek onların eline geçmiştir. Bundan sonra Alaüddevle Bozkurt Beyin Dülkadirli Beyi Emaretine çıkarmak isteyen Osmanlı Askerleri ile Mısırlılar arasında bugünkü Afşin-Marabuz yolu üzerinde bulunan Hurman Kalesi önünde bir savaş vuku bulmuştur. Daha sonra Alaüddevle kardeşi Şah Budak’la yapmış olduğu mücadelede muvaffak olarak Elbistan’ı kendisine merkez yapmış ve böylece Afşin-Efsus Bölgesinin de yönetimini tekrar ele geçirmiştir. Kanuni Sultan Süleyman Han döneminde Şahsuvaroğlu Ali Beyin katlini müteakip Dülkadirli emareti yok edilerek merkezi Maraş olmak üzere bir Kadriye eyaleti teşkil edilmiştir. O zaman Elbistan bu eyaletin Maraş Sancağına bağlanmış ve devamında da Elbistan ve Afşin bölgeleri Osmanlı hâkimiyetine girdikten sonra isyan ve ihtilal yatağı haline gelmiştir. Afşin Bölgesi Tanzimat’a kadar tıpkı Dersim ve Kozan gibi büyük yollar üzerinde olmayan sarp bölgelerden biri olduğu için Osmanlı döneminde asayişsizlik içinde kalmış, gerek bizden yerli seyyahlar (Tarihçiler) gerekse yabancı Seyyahlar bu bölgeye uğrayıp incelemelerde bulunamamışlardır. Kahramanmaraş KSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İlyas Gökhan ''Kahramanmaraş tarihini araştırıyoruz. Bilhassa Afşin ve çevresi özel olarak ilgi alanımız bu yüzden Afşin ve Yöresinin tarihi ehemmiyetini anlatacağım. Burası Eshab-ı Kehf merkezi olarak bilinmektedir ancak biz bunun dışında başka önemleri üzerinde duracağız. Afşin ve çevresi ilk ve orta çağda ticaret yollarının üzerinde bulunmaktaydı, aynı zamanda ordu yollarının üzerinde bunuyordu. Bu sebeple Afşin il ve orta çağdan bu yana çok önemli bir konumda bulunmaktaydı. Geçen bu süre içerisinde Afşin birçok isim değiştirdi bunlar; Kipsuma, Arabisos, Telhamsun, Efsus, Yarpuz ve son olarak da Afşin adını almış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Bu bölgeye Afşin adında Türk komutanı gelmiştir. Biri Abbasi Halifesi zamanında Afşin Bey bu bölgeyi fethetmiştir. İkinci Afşin Bey ise Sultan Alparslan zamanında Kayseri bölgesinden gelip gene burayı fethetmiştir. Bundan dolayı Afşin ismi ilçemize verilmiştir. Afşin'in en önemli merkezlerinden biride Tanır Kasabasıdır. Çünkü bu mekân ilk çağ kaynaklarında çokça ismine rastlamakta olan bu yer antik bir yerleşme merkezidir. M.Ö 9. yüzyıla kadar gitmekte Tanırın tarihi. Bölgenin ikinci önemli noktası da Huni yani Arıtaş Kasabasıdır. Hititler dönemine kadar uzanmaktadır tarihi, çok önemli olaylara ev sahipliği yapmıştır 1277 yılında Memluk Sultanı Baybars Huni Ovasında Moğolları Ağır bir yenilgiye uğratmıştır.'' Afşin ve bölgesinde pek çok tarihi eserlerin çıktığını kaydeden Doç. Dr. İlyas Gökhan, ''Bu bölgeden pek çok tarihi eserler çıkmakta, Afşin ve bölgesi bir açık hava müzesi konumundadır. Acilen Afşin'de bir müze açılması gerekmektedir. Çünkü bölge tarih bakımından çok zengin bir yerdir''şeklinde konuştu. Afşin'in en önemli tarihi eserlerinden bir tanesi olan Hurman Kalesi'nin acilen restore edilmesi gerektiğini söyleyen Gökhan, şunları kaydetti: ''Bölgemizin en önemli noktalarından biride Hurman kalesidir. Gerçekten Anadolu'da pek çok yer gezdim şunu diyebiliriz 14 bin kilometre Kahramanmaraş toprakları üzerinde bulunan en önemli tarihi eserlerinden biride Hurman Kalesidir. Roma, Bizans ve Selçuklular bu kaleyi ele geçirmişler. Bu kale acilen restore edilmelidir, çünkü taşları artık dökülmeye başlamıştır. Gaziantep'te ne kadar tarihi eser varsa restore edilmektedir. Bizimde bu çalışmaları acilen yapmamız gerekmektedir. 1237-1238 yıllarında iki defa Kayseri’ye Sultan 2.inci Giyas Al-Din Kayhusrav elçilik vazifesi ile gönderilmiş olan Halep Eyyubi Devleti veziri Kamal Al-Din ve Al-Adim bu seyahatlerinde Elbistan’dan geçmiş Efsus(Afşin) ‘na uğramış ve bize her iki şehir hakkında bilgi vermiştir. ''Selçuklu Devleti’nin II. İzzeddin Keykavus devrinden beri sürekli irtibatta bulundukları Memlûk hükümdarı, Pervane ve Hatıroğlu’nun sürekli çağrıları üzerine Anadolu’ya gelmiş ve buranın tamamıyla Moğol tahakkümünden kurtulacağı durumu Ortada olmasına rağmen, beklediği desteği göremeyince, geri dönerek bu önemli teşebbüsün boşa çıkmasına neden olmuştur. Sultan Baybars’ın bu seferi 3 ay 16 gün sürmüştür. Memlûklar ve Selçuklular putperest Moğollara karşı meydana getirdikleri teşebbüsler her iki tarafının tamamıyla müttefik durumuna girmemeleri yüzünden bu girişimlerin neticesizlikle son bulmasına yol açmıştır. Bu seferden sonra Anadolu üzerine gelen İlhanlı hükümdarı Abaka Han, Selçuklu tarihinde az rastlanan bir yıkım gerçekleştirmiş başta Pervane olmak üzere yüz binlerce kişiyi öldürtmüştür. Şüphesiz Selçuklu tarihinin en acı hadiselerinden biri olan Abaka Han’ın emrettiği bu katliam, Selçuklulara indirdiği ve bir daha toparlanamayacakları bir darbe oldu. Abaka Han’ın en çok katliam yaptığı şehir Efsus-Afşin şehri olmuştur. Efsus-Afşin şehrini yakarak, erkeklerini öldürerek hayvanları ve tüm malları ve mülkleri Moğollar tarafından yağmalanmıştır. 1277 yılındaki Sultan Baybars’ın Anadolu seferi, Selçuklular için tam bir yıkım olmuş ve devletin çökmesinde de en etkili hadiselerden birisini tekil etmiştir. Afşin Çevrede yapılan araştırmalarda, İÖ 4000’e değin giden kalıntılar bulunmuştur. Afşin, Roma ve Bizans dönemlerinde Arabissus adıyla anılmıştır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Osmanlı yönetimine geçmiş ve Efsus olarak adlandırılmıştır. Afşin’deki tarihi Eshab-ı Kehf Külliyesi 13. yüzyıldan kalmadır. Yöredeki az sayıda Selçuklu yapıtından biri olması açısından önem taşır. Afşin kenti yakınında bir sırt üstünde yer alan cami, külliye, kervansaray ve ribattan oluşur. Ayrıca burada planı belli olmayan birçok küçük yapı yıkıntısı da vardır. Afşin-Efsus-Arpasus şehrinde Hititler bölgede uzun zaman kalmışlardır. Bölge sırasıyla Akadlar, Sümerler, Asuriler, İranlılar Mekadonyalılar, Kommagenler, Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Selçuklular, Memluklar, Moğollar, Dulkadırlılar, Osmanlılar yanı sıra bölge geçiş alanı olması sebebiyle bir çok orduların geçiş güzergahı haline gelmiştir.
ARAŞTIRMACI TARİHÇİ YAZAR
MUSTAFA KÖŞ
AFŞİN KENT KONSEYİ TARİHİ ARAŞTIRMALAR BÖLÜM BAŞKANI
KAYNAK:
Prof.Dr. Faruk SÜMER Eshabül-kehf Yedi uyurlar Türk Dünyası
Doç.Dr. İlyas GÖKHAN Afşin’in Tarihi önemi ve BAŞLANGIÇTAN KURTULUŞ HARBİNE KADAR MARAŞ TARİHİ
Ali AFŞAROĞLU Eshab-ı Kehf ve Rakıym (Mağara Arkadaşları) Adlı Eser.
Göksun’un Tarihi Kitabı.